
"Kapalı pencerenin kanatlarının gerisinde, dışarıdaki dünya soğuk gibiydi. Aşağıda caddede küçük rüzgâr girdapları, tozları ve kâğıtları çevirip savuruyordu ve renklilik göze çarpmıyordu. Bu kara bıyıklı yüz her köşeden bakmaktaydı. Posterlerden biri, hemen karşıdaki evin önüne asılmıştı. Karanlık gözleri Winston'a dikilmiş, BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ SENDE, diyordu.
![]() |
|
![]() |
![]() |
"1984"
GEORGE ORWELL
ÖZET
"Kapalı pencerenin kanatlarının gerisinde, dışarıdaki dünya soğuk gibiydi. Aşağıda caddede küçük rüzgâr girdapları, tozları ve kâğıtları çevirip savuruyordu ve güneşin ışımasına, gökyüzünün koyu maviliğine karşın her yana asılmış posterlerin dışında hiçbir şeye canlılık ve renklilik göze çarpmıyordu. Bu kara bıyıklı yüz her köşeden bakmaktaydı. Posterlerden biri, hemen karşıdaki evin önüne asılmıştı. Karanlık gözleri Winston'a dikilmiş, BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ SENDE, diyordu. 1984, Orwell'in sanatının tacıdır ve kuşku götürmez biçimde, dikenlerden oluşmuş bir taçtır bu.
George Orwell, edebiyat dünyasına damgasını vururken bir yandan da, çevresindeki mutsuzluğa mahkûm dünyayı düzeltmeye çalışıyordu. Gerçek bir liberal olduğundan, küçük şeyler aracılığıyla düzeltmeye çalışıyordu dünyayı. Programlar Pog-romları getiriyor. O halde, güllerle kurbağalara ya da daha anlamlı olduğunu düşünüyorsanız, sanata ve edebiyata dönün. Alçakgönüllü kurtuluşumuz işte burada, 'gereksiz olan'da yatıyor.
Orwell bir makalesinde şöyle diyordu: "Bugün dünyada var olan dev hınç birikimini daha da genişletmek için en iyi yol, Yahudilerle Araplar, Almanlarla Çekoslovaklar vb. arasında, her maçta yüz bin kişilik karışık bir izleyici kitlesinin hazır bulunacağı bir futbol turnuvası düzenlemektir." Kurallara uyul-masa bile, teke tek oynandığı sürece, oyunlar zararsızdır. Dünyayı yıkmaya katkıda bulunan, uluslararası ölçekteki spordur. Tek kazancı, siyasal prestij ve mali çıkarlardır. Orwell de, milliyetçilik sorununu genelinde ele alır. Birmanya'da devlet görevlisi olarak bulunduğu sırada yüz yüze geldiği ingiliz enperyalizmi kötüdür, ama onu siyaset sahnesinden silen yeni emperyalizm türleri daha da kötüdür. Tüm uluslar iğrençtir, ama bazıları ötekilerden de iğrençtir. Orwell pek de çekici olmayan, bu dolambaçlı yoldan yurtseverliğe varır.."
George ORWELL
İngiliz romancısı ve denemecisi George Orwell, 1903 yılında Hindistan'da doğdu. 1922 yılında öğreniminitamamladıktan sonra Birmanya'ya giderek İmparatorluk Polis Teşkilatı'na girdi. 1928'de teşkilattan istifa etti ve anılarını Burmese Days (1933) adı altında yayınladı. Aynı yıl yazdığı Down and Out in Paris and London adlı kitabında Paris ve Londra'da geçen günlerini anlatı İspanya İç Savaşı üzerine izlenimlerini, Katalonya'ya Selam (1938) adlı kitabında aktardı. Çağdaşlarını modern dünyanın sorunları üzerinde düşündürmek isteyen ve birçok eleştirmenin 'İngiltere'nin Bilinci" olarak nitelendirdiği Orwell'in Swift tarzında yazdığı Hayvanlar Çiftliği (1945) ve 1949 yılında yayınladığı 1984 adlı romanları gelecek ile ilgili düşüncelerini yansıtan bir çeşit vasiyetname niteliği taşır. George Orwell, 1950 yılında Londra'da öldü.
* * * * *
BÜYÜK BİRADER
“Otuz dokuz yaşında olan ve sağ ayak bileğinin üstünde bir varis ülseri taşıyan Winston, yolda birkaç kez dinlenerek, ağır ağır çıktı merdivenleri. Her katta asansörün karşısında asılı olan poster, kocaman yüzüyle ona bakıyordu. Gözleriyle insanın hareketlerini izliyormuş gibi yapılmış resimlerdi bunlar.
Resmin altındaki başlıkta:
“BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ SENDE, yazılıydı.”
"Hatırlıyor musun?" diye sürdürdü konuşmasını. "Günlüğüne şöyle yazmıştın: Özgürlük, iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir."
"Evet."
O'Brien dört parmağını göstererek sol elini Winston'a doğru kaldırdı.
"Kaç parmak görüyorsun?"
"Dört."
"Eğer Parti dört değil, beş olduğunu söylerse o zaman kaç tane görürsün?"
"Dört."
Sözü acıyla attığı çığlıkla son buldu. Kadranın ibresi elli beşe kadar yükselmişti. Winston'ın her yanını ter bastı. Dolan hava, ciğerlerini parçalıyor gibiydi, soluk verirken, dişlerini sıkması bile işe yaramıyordu; acıyla bağırmaktaydı. O'Brien dört parmağı havada onu izliyordu. İbre düştü. Bu kez acı biraz hafiflemişti.
"Kaç parmak, Winston?"
"Dört."
İbre altmışa çıktı.
"Kaç parmak Winston?"
"Dört! Dört! Dört! Başka ne diyebilirim? Dört!"
İbre yükselmiş olmalıydı, ama Winston bakmıyordu. Ciddi, koca bir yüz ve dört parmak görüyordu yalnızca. Parmaklar gözlerinin önünde kocaman, bulanık sütunlar gibi duruyor, titreşiyorlardı; ama kuşku yoktu, dört taneydiler.
"Kaç parmak, Winston?"
"Dört. Durdurun şunu. Durdurun! Yapamazsınız bunu. Dört! Dört!"
"Kaç parmak Winston?"
"Beş! Beş! Beş!"
"Hayır Winston, yararı yok. Yalan söylüyorsun. Hâlâ dört olduğunu düşünüyorsun. Kaç parmak, lütfen?"
"Dört! Beş! Dört! İstediğiniz gibi olsun. Yalnızca durdurun şunu, acımı durdurun!"