Bir Kitap, 10 Ağaç!
Bir Kitap, 10 Ağaç!
Bir kitabın ilk baskı tirajı, kitaptan kitaba değişmekle birlikte, -ülkemizdeki genel uygulamaya göre- 2000 adettir. Satış kaygısı hesaba katıldığında 1000 veya 500 adet baskı da yapılmakla birlikte, popüler yazar kitaplarının maliyetini düşürerek ucuza satmak için başvurulan yüksek tirajlı baskılar ise bir seferinde yüzbin adete kadar çıkmaktadır.
Biz sıradan bir kitabı (sıradanlığı kitaplığından değil de sayfa sayısı, kâğıt gramajı ve tirajından kaynaklansın) ele alalım.
2000 adet kitap, tanesi ortalama 300 gramdan 600 Kg. eder. Yanisi 0,6 Ton!
Çevre ve Orman Bakanlığı web sitesinde bulunan ve Prof. Dr. Mustafa Öztürk tarafından 2005 yılında kaleme alınan yazıda belirtilen verilere göre;
Bir Ton kâğıt, 2,4 ton odundan yapılıyor. 2,4 ton odun elde etmek için ise 17 yetişkin çam ağacının kesilmesi gerekiyor. O bir ton kağıdı elde etmek için ayrıca 440 ton su ve 7600 kWh elektrik enerjisi kullanılıyor.
Kâğıt elde etmek için atık kâğıt veya az gelişmiş ülkelerdeki gibi alternatif bitkilerden faydalanılması durumunda yukarıdaki hesaplama geçerli olmamakla birlikte, su ve enerji kullanımı ile doğaya zararlı kimyasal madde kullanımı, ağaçtan üretilen kâğıttan çok daha farklı değil. Bu kimyasal madde çeşitlerini öğrenmek veya ağaçların kesilmesinden başlayarak kağıda kadarki yolculuğunun dehşetini yaşamak isteyenler, Çevre ve Orman Bakanlığı web sitesindeki belgeyi (MS Word dokümanı) inceleyebilirler.
Yine aynı kaynağa göre, her yıl dünya ormanlarının %1,3′ü (40 milyon hektar!) kâğıt üretiminde kullanılmakta. Bu da yaklaşık olarak bir İsviçre veya Paraguay yüzölçümüne denk geliyor.
Yani, 2000 tirajlı tek baskıda kalan mütevazı bir kitap basmak demek, doğaya ve insana karşı diğer maliyetlerinin haricinde 10 ağaç kesilmesi anlamına geliyor.
Bu kitaplar ne yazık ki, siz alsanız da almasanız da kitapçılardaki ve büyük marketlerdeki kitap reyonlarındaki rafları süslemeye devam ediyor ve böyle devam etmemesi için de ortada bir neden görünmüyor.
E-Kitap mı? O da ne ola ki? Şimdi ona değineceğiz:
Evrenin Yeni Belleği: Sanal Kitaplık*
“Web, ışıkları yanmayan ve bütün kitapların yerde yığılı olduğu bir kitaplığa benziyor…”
—Gerry McGovern¹
İskenderiye Kitaplığı’ndan, hatta belki de en başından beri, kitaplıklar bellek ile ilişkilendirilmiştir. “Çok sayıda cilt toplanmalıydı çünkü görkemli kütüphanenin amacı insan bilgisinin tümünü bir yere toplayabilmekti. Aristoteles için kitap toplamak bilim adamının çalışmalarından biriydi ve bir ‘anımsatma aracı olarak’ gerekliydi. Öğrencilerinden biri tarafından kurulan kütüphane ise genişletilmiş bir türdü: bu ‘Evrenin Belleği’ olacaktı.”²
Kitap hep bellek taşıyan bir ortam olarak görülmüştür. Bu düşüncenin uçları, Borges’in “Babil Kitaplığı”nın hayali “merkez”lerinden birinde buluşturulabilir.
“Letizia Alvares de Toledo, engin Kitaplık’ın yararsız olduğunu gözlemlemiş: açık söylemek gerekirse, tek cilt, genel düzene uyan, dokuz ya da on kadrata dizilmiş, sonsuz sayıda, sonsuz incelikte yaprağı olan tek cilt yeterliymiş. (On yedinci yüzyılın başlarında Cavalieri, som gövdelerin tümünün sonsuz sayıda düzlemlerin eklentisiyle oluştuklarını söylemişti.) Gerçi bu ipeksi vade mecum’u taşımak kolay olmazdı: görünen her sayfa benzerlerine açılırdı: düşünülemeyen orta sayfanın da arkası olmazdı.”³
Kitap ile bellek ilişkisi, kağıdın kaynağına, ağacın dokusuna, köklerine dek sürülebilir. Boş kağıdın, orada yazılı olabilecek her şeyin muhtemel toplamını içerdiğini ileri süren yazarlar çıkmıştır. Bu “toplam yazı”nın evrenin ta kendisi olduğuna inanan tarikatlarla doludur tarih: Tanrı, geçmişin, bugünün ve geleceğin belleğini taşıyorsa, evreni yarattığı alfabe belleğin toplamına eşit ve sonsuzdur.
Kitap, bellek olarak kağıt ortamını kullanan bir bilgi mekânıdır. Basılı yazının çizgisel ve artzamanlı mekânı. Kitabın, bellek olarak kağıttan daha “yumuşak” bir ortamı, “bit”lerin⁴ elektronik ortamını kullanan yeni bir türü, yazının bu kez ne çizgisel, ne de artzamanlı olan bir başka mekânını ortaya çıkartmıştır: elektronik kitabın bilgi hipermekânı.
Ağaç dokusundan silisyum temelli silikon çiplere kitabın yaşadığı bu dönüşüme, kitaplıkların dönüşümünün eşlik etmemesi düşünülemez. Aslında kitaplıklar elektronik ortamla kitaplardan daha önce tanışmışlardır. Kitaplık düşüncesinin doğuşundan beri çok çeşitli konuda çok sayıda kitabı okuyucu için erişilebilir kılmak adına geliştirilen katalog, kart vb. arama sistemleri, enformasyon ve iletişim teknolojilerinin sunduğu kapsamlı, hızlı ve esnek sınıflandırma yeteneklerinin çekimiyle yavaş yavaş elektronik ortama taşınmıştır. Katalogları ve arama motorlarını elektronik ortama aktarılan kitaplar izlemiştir.
Birer enformasyon mekânı olan kitapların mekânı olarak Kitaplık, enformasyonun mekânsal metaforu olmanın da ötesinde saf enformasyon mekânı haline dönüşmeye başlamıştır. Enformasyon dolaşımı üzerine kurulmuş, maddesel-olmayan, akışkan ve esnek bir ağ mekânı.
Elektronik kitaplar ve sanal kitaplıklar, yazılı kültürümüzün yeni bir evresine mi işaret ediyor, yoksa bitişine mi? Bu soru farklı bağlam ve niyetlerle bir çok kez sorulmuştur. Henüz cevabı belli olmayan bu sorunun çözümü, belki de gizlediği değişim göstergelerinde yatmaktadır.
“Sözel olandan yazılı olana –Sokrates ve izleyicileri tarafından uyarıyla karşılanan- tarihsel geçiş, entelektüel işleyişin kurallarını da tamamen değiştirdi. Yazılı metinler dolaşıma sokulabilir, incelenebilir ve notlarla zenginleştirilebilirdi; bilgi istikrarlı bir temele oturabilirdi. Yazılı olandan mekânik baskıya geçiş ve buna bağlı olarak okuryazarlığın halk arasında yayılışı, çoğu kişi tarafından Aydınlanma’yı mümkün kılan şey olarak gösterilir. Ve şimdi de bilgisayarlar, bir anlamda uygulanmış akılsallığın kusursuz örneği olarak, basılı sözcüğün otoritesini sarsıp, bizi spiralin farklı bir bölgesinde de olsa, sözel kültürleri karakterize eden süreç odaklılığa geri döndürüyorlar.”⁵
Aslında kağıt üzerindeki yazıyla ekrandaki yazı arasında belli bir süreklilik ilişkisi de mevcuttur. İnsanlar bilgiyi gelecek kuşaklar için erişilebilir kılmak için yazıyı, bilgi temelli bir iletişim teknolojisi olarak kullanmışlardır. Antik Yunan’ın “alfabetik zihni”, bir teknolojik paradigma dönüşümünün ürünüdür. “Benzeri tarihsel boyutlara sahip bir teknolojik dönüşüm de 2700 yıl sonra meydana gelmiştir, yani farklı iletişim tarzlarının etkileşimli bir ağ yapısıyla bütünleştirilmeleri. Bir başka deyişle, Üst-Metin ya da bir Üst-Dilin ortaya çıkışıyla, tarihte ilk kez, insan iletişiminin yazılı, sözel, görsel-işitsel tarzları tek bir sistemle bütünleştirilmiştir. (…) (Gerçek ya da ertelenmiş) seçili bir zamanda erişimi herkese açık küresel bir ağ içerisinde bir çok noktada etkileşime giren metin, imge ve seslerin aynı sistemde olası bütünleştirilmeleri, iletişimin niteliğini temelden değiştirmiştir.”⁶
Belleği kayda geçiren yazı, aynı zamanda belleğin yıkımını getireceği iddiasıyla eleştirilmiştir, tıpkı bugün elektronik ortam için ileri sürüldüğü gibi.
“Phaedrus’ta Platon, Sokrates’in ağzından yazının insani olmadığını; gerçekte sadece insanın zihninde var olan düşünceyi zihnin dışında kurmaya kalkıştığını söyler; yazı bir nesne, imal edilmiş bir üründür. Elbette aynı söz, bilgisayar için de geçerlidir. Daha sonra Platon, yine Sokrates’in ağzından yazının belleği çürüttüğünü söyler. Yazıya alışan unutkan olur, kendi öz kaynaklarından yararlanacağına dış kaynaklara bağımlı kalır ve öz kaynaklarını yitirir. Yazı zihni zayıflatır. Bugün aynı sözleri anne-babalar, öz kaynak sayılan çarpım cetvelini ezberleyeceğine hesap makinesi kullanan çocuklar için söylemektedirler.”⁷
Elektronik ortam, birlikte anıldığı “enformasyon hızı” boyutuyla, yazılı kültürün değerlerini tehdit eden bir güç olarak da görülmekte ve alınan her enformasyon paketinin bir öncekini silen hızlı akışıyla, insan algısını ve bu arada belleğini de dönüştürmekle suçlanmaktadır. Hız ile bellek, bildiğimiz tanımlarıyla birbirilerini itmektedir.
“SİBER-mekân, ya da daha doğrusu, ‘sibernetik zaman-mekân’, gazetecilerin pek sevdiği şu doğrulamada kendini bulur: enformasyon, yerine ulaştırılmasındaki hızla değerlenir, daha da iyisi, hız enformasyonun ta kendisidir. (…) Bugün, ENFORMASYONUN madde-zaman-mekânın nihai boyutu haline gelmesiyle birlikte, bilişimcilerin, mekânın varolmadığı bu zaman derinliğini, sınırlı olmayıp genelleşmiş enformasyon ile, fizik ve bilişimin tümüyle birbirlerine karıştığı bir ENFORMASYON-DÜNYA ile özdeşleştirme eğilimleri artmıştır.”⁸
Kitap ile elektronik kitabı, metin ile hipermetini Paul Virilio’nun kavramlarıyla konumlayacak olursak; bir yanda elektronik enformasyon iletiminin “hız-yönelimli psiko-coğrafi imparatorluğu” “enformasyon-dünya”da sürekli akan “sibernetik ideografi” ya da “elektro-optik enfografi” olarak Hipermetin (hypertext); öte yanda “bilgi”nin gövde bulduğu, algılanabilir zaman-mekâna tabi, çizgisel-artzamanlı, optik-grafik topografya, yani Kitap bulunmaktadır.
Basılı yazının mantığı sentaks kurallarıyla belirlenir. Söylemin temel yapısı olarak sentaks, insan zihninin dil aracılığıyla anlama ulaştığı bir haritalandırmadır. Basılı yazı aslında bir tür çeviri işlemini gerektirir: Basılı yazı okunurken anlama doğru çevrilir. Okurun deneyimi tümüyle mahremdir. Sayfaların belli bir sırayla çevrilmesi ve sayfa boyunca dikey hareket, basılı yazının zaman eksenini belirler. Basılı kitap durağandır, okur kitap boyunca hareket eder, kitap değil.
Oysa elektronik ortamda enformasyon, bir özel vericiden özel bir alıcıya doğru değil, açık bir ağ üzerinde hareket eder. Özel ağlar dışında, bu deneyim, kamusal bir nitelik taşır. Elektronik iletişim etkileşimlidir. Ekrandaki içeriğin bir noktasından bir başka noktasına, bir başka içeriğe ve oradan bir başkasına ulaşmak mümkündür; enformasyon potansiyel olarak her zaman ağ üzerinde mevcut olsa da basit bir tıklama ya da tuş darbesiyle silinebilir, değiştirilebilir. Okuma hızı ekranın kaydırma hareketiyle artmıştır. Temel hareket, daha ziyade birleştiricidir, dikey olarak toplayıcı değil. Sunum algıyı yapılandırır ve algı enformasyonun nasıl düzenlendiğine göre belirlenir.
Kitaptan ekrana doğru bu geçiş, neleri değiştirecektir?
“Eski tarz, tek bir yazar tarafından daktilo edilmiş, yeniden gözden geçirilmiş, dizilmiş, basılmış, kitapçılar aracılığıyla dolaşıma sokulmuş, okur tarafından satın alınmış, yine eski tarzda, sayfaları baştan sona çevirerek, yazarın seçtiği çok sayıda mevcut imkân arasında gerekli yapı sayılan bir anlam yapısına doğru birleştirilmiş A Metni. Şimdi de B Metni, bir ya da bir çok yazar tarafından seçenekleri çoğaltan bir yazılım kullanılarak bilgisayarda oluşturulmuş hipermetin. Ortaya çıkan metin, eski tarzda çizgisel olarak da okunabilir, ama aynı zamanda açık bir metindir. Okuyucu çok sayıda alt anlatı patikalarına sapabilir, belli anahtar tanımlamalarla görsel unsurları çağırabilir, farklı bir çok olası sondan herhangi birini seçebilir. B metni ile yaptığımız nedir? Bunu hala ‘okumak’ olarak adlandırabilir miyiz? Yoksa, ‘metinlemek’ (texting) ya da “sözcük-pilotluğu’ (word-piloting) gibi bir terim mi uydurmamız gerek?”⁹
Roland Barthes, “S/Z”de, “ideal metin” olarak da adlandırdığı “ağ olarak metin”in, yani hipermetinin düşünü kurmuştur:
“Bu ideal metinde, hiçbiri diğerine üstün gelmeksizin, ağlar çok sayıda ve etkileşim halindedir; bu metin, gösterilenlerden oluşmuş bir yapı değil, bir gösterenler galaksisidir; başlangıcı yoktur; tersine çevrilebilir; hiçbirinin asıl giriş olmadığı çeşitli girişlerden geçerek ulaşırız oraya; harekete geçirdiği kodlar göz alabildiğince uzanırlar ve önceden belirlenemezler…; anlam sistemleri bu mutlak olarak çoğul metin üzerinde egemenlik kurabilirler, ancak dilin sonsuzluğuna bağlı olarak sayıları asla sonlu değildir.”¹⁰
Dünyadaki her şeyin bir Kitaba ulaşmak için varolduğunu düşünen Mallarmé gibi, metni henüz kurulmamış bir ağ olarak gören Jean-Joseph Goux da benzer bir yaklaşım içindedir: “henüz düşünülmemiş bir ağ düşüncesi, temsiliyetçi olmayan ve çokdüğümlü bir örgütlenme, bir metin düşüncesi… hiçbir şeyin başlıklandıramayacağı metin. Başlıksız, bölümsüz. Başsız, büyük harfsiz.”¹¹
Bir çok farklı metni kendi içlerinde ve birbirleri arasında etkileşimli olarak bağlantılayan hipermetin, kendisini görsel enformasyon, ses, animasyon ve diğer veri biçimleriyle bütünleştirerek genişleten “hipermedya” terimiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu durum, elektronik ortamın kitabı dönüştürdüğü bir başka noktayı ele verir. Elektronik kitap multimedya haline gelmektedir. Ya da, “multimedya giderek kitaba benzemektedir, katlayıp yatağa götürebileceğiniz, sohbet edebileceğiniz ya da size bir hikaye anlatabilecek bir kitaba.”¹²
Günümüzde, tümü internet erişimli olmak üzere, önce PDA (Personal Digital Assistant) adı verilen cep bilgisayarlarıyla, sonra kitap biçimi verilmiş tablet PC’lerle ve son olarak da bükülebilir, kullanılıp atılabilir “elektronik kağıt”la¹³, e-kitaplar artık tümüyle birer hipermedyaya dönüşmektedir.
Gerek hipermetin, gerekse hipermedya kavramları dolaysız olarak ağ mantığına bağlı oldukları için, hipermedya olarak elektronik kitapların birer düğüm oluşturarak kurdukları ağı, “sanal kitaplık” diye adlandırmak yanlış olmaz. Bu öylesine bağlantılı bir kitaplıktır ki, erişilebilirlik bakımından içerdiği kitapların toplamı olan bir Sanal Kitap haline gelmektedir.
Aslına bakılırsa, bağlamı biraz zorlayarak, “ağların ağı” internetin kendisinin devasa bir sanal kitaplığa benzediğini söylemek mümkündür, ama “ışıkları yanmayan ve bütün kitapların yerde yığılı olduğu” bir kitaplığa… Sağladığı hızlı enformasyon birikimi ve kayıt yeteneğiyle internetin, tıpkı İskenderiye Kitaplığı gibi, “evrenin belleği” olarak görülmeye aday bir konumu vardır. Ama aynı devasalık, gayri merkezi yapı ve bağlantı imkânlarının sonsuzluğuyla birleştiğinde, İnternet “enformasyon çöplüğü” olarak da adlandırılabilir.
Oysa zamanımızın sanal kitaplıkları, internet içerisinde oluşturdukları özel enformasyon mimarileriyle, sınıflandırma, arama ve erişim araçlarıyla bu kaosun içerisinde birer “düzen adası” olarak belirmektedir. Kütüphanecilik ve bilişim, başka bir çok alanda olduğu gibi iç içe geçmektedir. Bunu üniversitelerin kütüphanecilik bölümlerinin sunduğu uzmanlık nitelemelerinden de anlamak mümkündür: Enformasyon aracılığı, enformasyon erişim uzmanlığı, referans kütüphaneciliği, bilgi yöneticiliği, kitaplık enformasyon yöneticiliği, kitaplık medya uzmanlığı, internet kütüphaneciliği vb.
Sanal kitaplığın, birbiriyle sarmal bir ilişki kuran iki temel ekseni vardır: Bu eksenlerin biri, fiziksel kitaplar barındıran fiziksel bir kitaplığın, kayıtlarını, kataloglarını ve giderek kitapların elektronik versiyonlarını barındıran sanal uzantısıdır. Nitekim, iletişim ve bilişim teknolojilerinin gelişimiyle, önce British Museum and Library, Bibliothèque Nationale de France, Library of Congress gibi Batı’nın prestijli ulusal kitaplıkları, daha sonra da ilkokul kitaplıklarına kadar bir çok kamusal kitaplık, arama işlevleri başta olmak üzere, kayıt, erişim sağlama vb. işlevleri aşamalı olarak elektronik ortama taşımışlardır.
Diğer eksen ise, yalnızca elektronik kitapların bulunduğu, tüm mevcudiyeti ağ üzerinde olan sanal kitaplıklardır. Bu tür kitaplıkların öncüleri, genellikle telif yasaları kapsamı dışında kalan klasiklerin elektronik versiyonlarını barındıran ve hedeflenen kapsamıyla cüretkar “bellek” nitelemesine göz diken projelerdi. Hız kesmiş de olsa halen varlığını sürdüren “Gutenberg Projesi” bunların en ünlüsüdür.¹⁴ 1971’de Michael Hart tarafından, kendisinin “kopyalayıcı teknoloji” (replicator technology) adını verdiği, “bir bilgisayara girilebilen herhangi bir şey sonsuzca çoğaltılabilir” ilkesinden hareketle başlatılan “Gutenberg Projesi”, bilgisayara girilen herhangi bir kitabın (bu arada resimlerin, seslerin, hatta üç boyutlu nesne taramalarının) dileyen herkes için (hatta uydu aracılığıyla bu dünyada olmayanlar için bile) erişilebilir olması fikri üzerinde kuruldu.¹⁵ Erişilebilirlik adına, herhangi bir işletim sistemi tarafından tanınabilecek basit metin formatında¹⁶ yüklenen e-kitapların, herhangi bir internet tarayıcısı ile okunabilmesi esas alınmıştı.
Zamanla bu tür kitaplıklar giderek arttı. Bugün, fiziksel/kamusal ya da sanal/kamusal nitelikli kitaplıkların yanı sıra, çok sayıda özel, akademik, vb. sanal kitaplıklara, hatta farklı kategorideki bir çok sanal kitaplığı bünyesinde barındıran ya da erişim sağlayan sanal kitaplık “portal”larına rastlamak mümkün. Bu zincire, giderek hacim kazanan elektronik yayıncılık sektörünün, e-kitap üretim, satış ve dağıtımıyla uğraşan şirketlerin oluşturduğu elektronik ticaret siteleri de katılınca, kapsam tahmin edilebilir. Henüz, kitaptan e-kitaba, kitaplıktan sanal kitaplığa doğru hareketin başlangıç aşamalarında olduğumuz ve bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişim ivmesi hesaba katılırsa, kültürel bellek olarak sanal kitaplığın yol açacağı değişimin boyutları konusunda çok silik bir imgeye ulaşmak zor olmayacaktır.
Sanal kitaplıkların önünde, tıpkı e-kitap yayıncılığının olduğu gibi, güçlü bir fikri hak mülkiyeti engeli vardır. İnternet ortamında dolaşıma giren e-kitabın kopyalanabilir olması bakımından, telif kapsamı dışında kalan eserler haricindeki kitap, makale vb. malzemenin kamusal dolaşımı sorunu henüz tam olarak çözülememiştir. Sanal kitaplıklar, özellikle fiziksel kitaplıkların sanal uzantıları, bu sorunu üyelik vb. sistemlerle, giderek de kopya koruma teknolojisi gibi önlemlerle çözmeye çalışmaktadır. Yine de yayıncılar fikri hakları konusunda kamusal kitaplıkları önemli bir tehdit olarak algılıyorlar. Ancak, tıpkı okulların elektronik öğrenime, kitapçıların e-kitapçılara, müzelerin sanal müzelere dönüşmesi, daha doğrusu sanal paralel evrenini yaratması gibi, koruma, hacim yönetimi ve depolama, erişim sağlama gibi pek çok sorunla boğuşan kitaplıklar sanal uzantılarını oluşturmaya devam ediyorlar. Kitaplık portallarıyla birbirine bağlanan sanal kitaplıklar, internet içinde ikinci bir ağ kuruyor, evrensel kütüphanecinin dünyadaki tüm kitapları birleştirme düşü bir bakıma yeniden hayat buluyor.
Evrenin belleği olarak kitaplık, hep sonsuzluk imgesiyle düşünüldü. Ağın içerdiği ve içereceği düğümlerin birleşimindeki olasılıkların uçsuzluğuyla kurulan hipermekânda, kitaplar, yazı, kültür fragmanları, taklitler, simülasyonlar, unutuluşlar durmaksızın birbirine bağlanabilir. Ama enformasyon hızıyla atalete tutulan algının zaman-mekânı ya da kamusallığın kaygan zemini, bu çizgisel ve artzamanlı olmayan boyuta nasıl açılacak? Kütüphanecinin bile, hızla dokunan ağın her anını kuşatamadığı sonsuz bir kitaplıkta, ancak “zahir”den bakanın küresel bakışlarıyla her anı ve noktasını ”okuyabildiği” ve çıldırdığı o imkânsız kitabı kim okuyacak? Siborg mu? “İnsan-sonrası” (post-human)…
Peki ya e-kitaplara da, kitap kurtları gibi, virüs, internet solucanı türü haşarat bulaşırsa? Ya virüs, elektronik ortamda kodlanmış bilgiyi tüm ağ boyunca kendisini sonsuz sayıda kopyalayarak sonsuza dek dönüştürürse? Sorular açık, imkân da.
Bilmemenin Dayanılmaz Hafifliği
Google, geçtiğimiz aylarda Kitap Projesi‘nin mobil cihazlar için uyarlanmış yeni sürümünü duyurdu; siz duydunuz mu? Kataloğunda bir buçuk milyonu aşkın e-kitap bulunan bu kütüphaneye artık telefon ve diğer portatif cihazlardan da ulaşılıp kitap okunabiliyor.
Ücretsiz yüklenebilen “Stanza” (iTunes Bağlantılarıdır) ile “eReader” ve üç dolara satılan “Classics” yazılımlarıyla Apple’ın iPhone’u da, Amazon’un Elekronik Kitap (E-kitap, E-tablet) cihazı “Kindle”a ciddi bir rakip haline geldiğini göstermişti hani… Stanza’yı bugüne değin bir milyondan fazla kişi indirmiş cebine. Kimi kurcalamak içinse, kimi kitap okumak, “e-kitap” okumak için.
Amazon, ilk çıktığı günlerde yok satan Kindle’ın ikinci modeli “Kindle 2″yi geçen yılın sonlarında piyasaya sunmuştu. iPhone veya Kindle’ın elektronik kitap tableti olarak en önemli özellikleri, bir bilgisayar bağlantısına ihtiyaç duymaksızın internet veya kablosuz telefon ağlarından kitap indirebilmeleriydi; biz bilelim veya bilmeyelim halen de öyle…
Stanza kütüphanesinde 100.000′in üzerinde, Amazon’un kütüphanesinde 270.000′i aşkın e-kitap bulunuyor. Amazon’un, sadece iPhone üzerinde çalışan Stanza’nın sahibi Lexcycle firmasını satın aldığı –bugün– duyuruldu. Google, saman altından su yürütüyor.
Ya biz ne yapıyoruz?.. Kitapla hatırlı bir ilişki kurabilmişlerden konuya biraz aşina olanlarımız varsa da, onların “Öyle de kitap okunur muymuş canım…” diyerek geçiştirmesiyle bekleşiyoruz. Bekleyelim… Bekleyelim ki dünya teknoloji ve çevrimiçi perakende devleri gelsinler, öyle kitap okunur muymuş okunmaz mıymış göstersinler. Biz yine bildiğimizi okuyalım.
İnternet üzerinde mevcut ve artık milyonlarla ifade edilen elektronik kitap sayısının yüzde doksan dokuz nokta doksan dokuzu Türkçe dili dışındaki eserler.
“Bu Türkçe bilenler için ne anlam ifade ediyor?” diye sorulacak olursa, bunun en isabetli yanıtı, “Matbaanın bu topraklara Avrupa’dan üç yüz yıl sonra gelmesi ne anlam ifade ediyorsa, o…”dur.
İyimser, günümüz gerçeklerine uymasa da güne not düşen başka bir bakış açısı ise okunması yapmasından daha kolay uzun bir cümleyle bize şunu söyler:
“Üniversitelerin kimi kendi içlerinde yürüttükleri, kimi ünvan yükseltme tezlerine konu olmakla kalan çalışmaları artık birleştirmeleri ve genele yayma iradesini göstermeleri, bunun için öncelikle yayınevleri ve yazar örgütlerinin bu çalışmalara dahil edilmesi, sonralıkla halihazırda konuyla ilgilenmekte olan uluslararası organizasyonlara dahil olunması, sahipsiz metin zenginliklerimizin yasal yoldan nasıl işlenebileceği konusuna telif hakları kapsamında açıklık getirilmesi, bu arada aydınlanma yolunda “etken” bir unsur olarak “okuma” eyleminin erdemlerini “edilgen” topluma anlatma erkini elinde bulunduran “bir hısım” medyanın ticari amaç gütmeksizin(!) gündem oluşturmayı kendine heves edinmesi, mevcut ve müstakbel telif hakkı sahiplerinin bu haklarını paraya çevirebilecek mekanizmaların ülkemizde de oluşturulması ve böylelikle kitapların sayısal bilgi haline dönüştürülmesine başlanarak dileyen okurların erişimine açılması için aradan otuz yıl geçmesinin beklenmemesi…”
– Amiiin!..
Yani insanlığın genel yararının değil, bireyciliğin yüceltildiği, zümrecilikten, taraf(k)ârlıktan çoğu birey bile olamayan bir insan topluluğu için olmayacak duaya idi amin. Bizde bazı şeylerin dank etmesi zaman alabiliyor.
Bu da kendiliğinden gerçekleşmiyor elbette; “beklenmedik bireycilerin” atı alıp Üsküdar’ın hâkim bir tepesinden pis bıyıklı bir gülümsemeyle dank ettirmesi gerekiyor.
Yenilik ve devrimsel nitelikleri toplumca bilinmeyen bir konu, kanıksanması şöyle dursun, henüz hiç irdelenmemişken, “duble yol devrimcilerimizin(1)” Milli Eğitim Bakanlığı eliyle hangi kapalı kapılar ardında, hangi tepeden inme e-kitap cihazını, hangilerimizin içtiği rakıdan arttırdıkları vergilerle finanse ederek, hangi “bireyleri” zengin edeceğini de pek yakında görüp öğreneceğiz. Haberiniz oldu mu?.. Amaçlarını “çocukları çantalarındaki kitapların ‘ağırlığından’ kurtarmak” olarak açıklamışlardı hani…
Belki de herşeyi, Bilmesek daha iyi olurdu..!
* (ARIES, S:1, Haziran-Ağustos 2012)
Kaynakça
- Gerry McGovern, “Egovernment: Epublisher”, NUA White Paper, Şubat 2001, http://www.nua.com (Artık yayında olmayan bu web sitesi yerine belgeye şu adresten ulaşabilirsiniz: (http://www.veribaz.com/viewdoc.html?egovernment-epublisher-446310.html)
- Alberto Manguel, Okumanın Tarihi, çev. Füsun Elioğlu, Yapı Kredi Yayınları, 2001, sf. 223
- Jorge Luis Borges, “Babil Kitaplığı”, Ficciones – Hayaller ve Hikayeler, çev. Tomris Uyar – Fatih Özgüven, İletişim Yayınları, 1998, sf. 75, dipnot 4
- Bit: B(inary) (Dig)it, yani ikili sayı sözcüklerinin kısaltılmasından türetilen “bit” sözcüğü, bilgisayar dilinde en küçük enformasyon birimini belirtmek için kullanılır. 0 ve 1 lerden, yani açık / kapalı mantığından oluşan dijital enformasyonun en küçük birimi, 0 ve 1 değerine sahip olan bit’tir. Normal boyutlarda bir kitabın elektronik versiyonu, yaklaşık 10 milyon bit’ten oluşur.
- Sven Birkerts, “Hypertext: Of Mouse and Man”, The Gutenberg Elegies – The Fate of Reading in an Electronic Age, Faber and Faber, 1994
- Manuel Castells, The Rise of the Network Society (The Information Age: Economy, Society and Culture – Volume I), Blackwell Publishers, 1996, sf. 328
- Walter J. Ong, Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi, çev. Sema Postacıoğlu Banon, Metis Yayınları, 1995, sf. 98
- Paul Virilio, L’art du Moteur, Galilée, 1993, sf. 180-181
- Sven Birkerts, “Hypertext: Of Mouse and Man”, a.g.y.
- Roland Barthes, S/Z, Seuil, 1970 (1996), sf.11-12
- Jean-Joseph Goux (Numismatique II), aktaran: Jacques Derrida, La Dissémination, Seuil, 1972, sf. 203
- Nicholas Negroponte, “Boks without Pages”, Being Digital, Coronet Boks, 1995 (1996), sf. 71; ayrıca bkz. “The Future of the Book”, Wired 4.02, Şubat 1996, http://www.wired.com/wired/archive/4.02/negroponte.html
- “Elektronik Kağıt”: Yüksek kontrastlı, düşük maliyetli, okunabilir/yazılabilir/silinebilir ortam
- Project Gutenberg, http://www.promo.net/pg/
- Bkz. “History and Philosophy of Project Gutenberg”, 1992, http://www.promo.net/pg/history.html
- “Plain vanilla ASCII” – Enformasyon Değişimi için Amerikan Standard Kodu’nun düşük bir türevi.
E-Kitap Projesi & e-Ürün ve Hizmetleri Eğitim ve Doğayı koruma amaçlı öncelik güden Bir Sosyal Paylaşım Projesidir.
Amazon ve Apple’dan yayıncılık haberleri
Amazon yayınevlerinin sonunu mu hazırlıyor!
Kitap mağazalarının korkulu rüyası haline gelen Amazon.com şimdi de yayınevlerini zorlayacak bir adım atıyor.
Yazarların kitaplarını yayınevlerine vermeden, kendi kendilerine basmalarını teşvik eden Amazon bu Sonbahar’da bu şekilde hazırlanmış 122 kitabı satışa sunuyor.
Söz konusu projeyi eski bir yayıncı olan Laurance Kirshbaum yürütüyor. Kirshbaum Amazon.com adına yazarların yayıncılığını üstleniyor. Yönetmen Penny Marshall’la anı kitabı için bir anlaşma imzalayan Kirshbaum’un 800 bin dolarlık ödeme yaptığı belirtiliyor.
Amazon’un söz konusu adımı yayıncıların paniğe sevk edebilir. E-kitap yayıncısı Richard Curtis, “Eğer bir kitapeviniz varsa Amazon bir süredir sizinle rekabet ediyor demektir. Eğer yayıncıysanız bir gün kalkarsınız ve sizinle de rekabet içinde olduğunu görürsünüz. Eğer dağıtımcıysanız Amazon belki öğle yemeğinizi çalıyor olabilir çünkü onlara doğrudan kitaplarını basma ve sizi aradan çıkarma hakkı sunuyor” diyor.
“Bu eski bir stratejidir. Böl ve parçala.”
Amazon yöneticileri şu an bu iş için ne kadar editör tuttuklarını ve ne kadar kişiyi istihdam ettiklerini söylemiyor.
Amazon’a göre yayıncılık dünyasında yapılan bir devrimle artık sadece okuyucular ve yazıcılar var. Geri kalan herkes Amazon’un yeni yöntemiyle aradan çıkmış olacak.
Çok sıkı bir şekilde tutulan Nielsen BookScan satış veritabanına yazarlar için erişim sağlayan Amazon, bu sayede yazarların okuyucuların neye tepki gösterdiğini, kitaplarının an ve an nerede ve ne kadar sattığını görmelerini sağlıyor.
Bu sistem sayesinde anlaşılmaz bir Alman tarih romanı olan “The Hangman’s Daughter” Almanca’dan İngilizce’ye çevrildi ve çok satanlar arasına girdi. Kitap şu ana dek 250 bin adet sattı.
Apple ve Amazon, ikinci el müzik ve e-kitap satacak
iTunes‘dan aldığınız albümler ve Amazon‘dan aldığını e-kitap‘lar, ikinci el olarak satılabilecek.
Normalde kitapçıdan aldığını bir kitabı hoşunuza gitmediği zaman ikinci el olarak satabiliyor veya bir arkadaşınıza verebiliyorsunuz. Ancak aldığınız bir e-kitabı, ikinci el olarak satmanız mümkün değil.
Bu durum iTunes’dan aldığınız bir şarkı veya albümde de geçerli. Ancak görünüşe göre bu durum değişmek üzere.
Geçtiğimiz Ocak ayında Amazon‘un aldığı bir patent, tüm dijital materyallerin takası yönündeydi. Bu durum yayıncıları ve medya şirketlerini korkuttu. Ancak bu durumun aynısı, Amazon 13 yıl önce ikinci el kitap satmaya başladığında da olmuştu.
Geçtiğimiz perşembe günü ise Apple‘ın bir patent başvurusu yayınlandı. Bu patentte kullanıcıların e-kitap, müzik, film ve yazılımı, takas etme sistemiyle ilgili bilgiler bulunuyordu. Sisteme göre kullanıcılarda bu materyallerin aynı anda sadece 1 kopyası bulunabilecek.
Bu sırada bir New York mahkemesi de inanların iTunes şarkılarını satın alıp satmasını sağlayacak bir şirketin, telif hakları yasasını ihlal etmediğine karar verdi.
Bu durumla birlikte Apple ve Amazon, patentleri hayata geçirmek için oldukça hızlı çalışmaya başlayabilir.
E-kitap satarak 26 yaşında milyoner oldu
Amanda Hocking, sadece e-kitap satarak daha 26 yaşında milyonerlik sıfatını aldı.
Günümüz gençliğinin hayali internetten zengin olmak. Bunun farklı yolları var tabi, e-ticaret gibi, internetten ucuz mal satın alıp, ülkemizde satmak gibi. Biraz programlama bilenlerin hayali de mobil uygulama geliştirip binlerce satmak tabii ki. Fakat ülkemizde hala yerleşmeyen e-kitap kültürü de aslında oldukça karlı bir iş. Tabii önüne gelen başarılı olacak diye bir kaide yok, fakat Amanda Hocking olmuş.
Amanda Hocking 26 yaşında bir serbest yazar. Şimdiye kadar yazdığı hiçbir kitap, fiziksel olarak basılmamış. Fakat e-kitapları toplamda 900 bin adet satılmış. Bu kitapların sayıca fazla satmasının sebebi de Amanda’nın kitaplarının fiyatının diğer kitaplara nazaran ucuz olması. En pahalı kitabını 3 dolara, en ucuzunu ise bir uygulama fiyatına yani 0.99 dolara satan Amanda, yılda milyonlarca dolar kazanıyor.
Kindle için satılan kitaplar arasında, en çok satan 25 kitabın, 6’sının yazarı dışında diğerleri fiziksel olarak basılmamış. Kindle üzerinde satılan kitaplardan firma kendisine yüzde 30’luk bir komisyon alıyor, gerisi ise yazara kalıyor.
Apple, e-kitap davasında suçlu bulundu
Apple, geçtiğimiz yıl açılan e-kitap fiyatları davasında hakim tarafından suçlu bulundu.
Bugün teknoloji devi Apple’ın Amazon ile olan “app store” davasını sizlere aktarmıştık. Apple‘ın bunun dışında bir başka davası da ABD Adalet Bakanlığı ile bulunuyordu. ABD Adalet Bakanlığı, Apple ve altı yayın şirketini e-kitap fiyatlarını Amazon tarafından belirlenen seviyenin üzerine taşımak için anlaşma yapmakla suçlamış ve dava açmıştı. Bu davanın sonucu bugün nihayet açıklandı.
Yapılan duruşmaların ardından Apple, e-kitap fiyatları davasında Hakim Denise Cote tarafından suçlu bulundu. Dava sürecine gelinene kadar aradan geçen dönemde yayıncılar bir bir bakanlık ile uzlaşarak suçlamalardan feragat etmişlerdi. Yani davanın direk olarak muhatabı Apple olmuştu.
Açıklanan bu kararın ardından ise Apple sözcüsü, karara itirazda bulunacaklarını ve Apple’ın e-kitap fiyatlarını ayarlamak için bir komplo işine girmediğini söyledi. Öte yandan Apple’ı suçlayan ve davayı kazanan ABD Adalet Bakanlığı da, kararı e-kitap okuyan milyonlarca tüketici için bir zafer olarak tanımladı. Şu anda bu konuda suçlu bulunan Apple’ın ne kadar tazminat ödeyeceği ise ilerleyen günlerde belli olacak.
Kağıt gazetelerin son kullanma tarihi: 2040
Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Dünya Entellektüel Mülkiyet Örgütü, geleneksel kağıt gazetelerin 2040 yılına kadar ortadan kalkacağını ve yerini dijital olanların alacağını bildirdi.
BM’ye bağlı örgütün Genel Direktörü Francis Gurry, İsviçre’de yayınlanan La Tribune de Geneve gazetesine verdiği demeçte, “Birkaç yıla bizim bugün bildiğimiz basılı gazeteler hiç kalmayacak. Bu bir evrim, ne iyi ne kötü, gazetelerin 2040’ta kaybolacağına dair araştırmalar var, bu ABD’de 2017’de tahmin ediliyor” dedi.
Bunun kaçınılmaz bir evrim olduğunu ve ABD’de şimdiden kağıt kitaptan çok dijital kitap satıldığını, kentlerde artık daha az kitapçı kaldığını belirten Gurry, bu gelişime bağlı sorunlardan birisinin de gazetecilerin gelirleri olacağının altını çizdi.
“Editörler, makaleleri yazanlara ödeyecek geliri nereden bulacaklar?” diye soran BM’ye bağlı kuruluşun yetkilisi Gurry, makaleleri yazanların parasını ödeyebilmek için telif hakları sistemini muhafaza etmek gerektiğini, bu olmadan makale ve haberleri yazanların yaşayamayacağının altını çizdi.
Online yayınlar, gazete devrini bitiriyor
Yapılan araştırmaya göre akıllı telefonlar ve tabletler, gazetelerin geleceğini karartıyorlar.
2011 yılında 4 inçlik bir akıllı telefondan ya da 7 inçlik bir tabletten bütün haberlere erişebilmek mümkünken kim gazete alır değil mi? Araştırmalar da bu doğrultuda. The Pew Project araştırmasına göre 2.200’den fazla kişiden alınan sonuçlar gösteriyor ki artık tabletler ve akıllı telefonlar birçok kişinin günlük haber alma alışkanlıkları arasında kendilerine yer edinmişler. Bu da önümüzdeki birkaç on yıl içinde belki de basılı gazetelerin sonunun geleceğinin bir göstergesi olabilir.
İstatistiklere daha detaylı bakacak olursak katılımcıların %42’si hava durumuna tablet ya da akıllı telefonlarından bakıyor. %37’si etraflarındaki restoran ve diğer işletmeler hakkında görüşleri almak için cihazlarını kullanırken %30’luk bir kesim ise bulundukları bölgeyle ilgili haberlerin geneline bakmak için cihazlarını kullanıyor. Yaklaşık %25’lik bir kesim ise maç sonuçları ve trafik durumu için telefon ve tabletlerine güveniyor.
Araştırmanın ortaya koyduğu bir diğer beklenen sonuç ise gençlerin bu yeni duruma daha kolay adapte olabildikleri. 18 – 29 yaş aralığındaki kullanıcıların %70’i cihazları tercih ederken 50 – 64 yaş aralığında bu ordan %33’de kalıyor. Ayrıca araştırmanın ortaya koyduğu bir diğer ilginç sonuç da katılımcıların %23’ü haberleri takip edebilmek için aylık 5 doları gözden çıkarabileceğini söylerken %18’lik bir kesim de bunun için 10$’lık bir bütçe ayırabileceklerini söylüyorlar. Bir gün elektronik cihazların gazetelerin yerini tamamen alması birçok kişiye göre beklenen bir gelişmeydi. Görünen o ki bu değişim tahmin edilenden bir hayli daha hızlı olacak.
Tayvanlı bilimadamlarından e-kağıt: i2R e-Paper
Tayvanlı bilimadamları ”i2R e-Paper” adını verdikleri silinebilir ve 260 kez kullanılabilecek bir kağıt üretti.
Endüstriyel Teknoloji Araştırma Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Enstitü’nün Görüntü Teknoloji Merkezi Genel Müdürü John Chen, kağıdın, ticari aşamaya getirilmesi halinde büyük ağaç tasarrufu sağlayacağını söyledi. Kağıtta, faks makinelerinde kullanılan termal yazıcıların benzerinin kullanıldığı dile getiren Chen, mesaja daha fazla ihtiyaç duyulmaması halinde kağıttaki yazıların bir düğmenin çevrilmesiyle silinebildiğini ve kağıdın 260 kez kullanılabileceğini açıkladı.
”i2R e-Paper”ın dünya genelinde milyonlarca üretilen poster ve kağıtların yerini almasının hedeflendiğini söyleyen Chen, geleneksel görüntü cihazlarındakilerin aksine kendi teknolojilerinin elektrot gerektirmediğini, kağıtlarının çok hafif, yumuşak ve yeniden yazılabilir olduğunu, bu açıdan bakıldığınıda ”i2R e-Paper”ın gerçek bir e- kağıt olduğunu ifade etti.
Tayvanlı bilimadamlarının kolestrik likid kristal içeren plastik bir filmle kapladıkları ”i2R e-paper”da baskı için arka ışığı gerekmiyor ve farklı renkler üretebiliyor. Kağıdın üzerinde basılı olanlar silinebiliyor. Ayrıca modifiye edilmiş bir yazıcı, kağıdı geriye doğru yuvarlayarak yazıları siliyor.
Bir A4 büyüklüğündeki e-kağıdın maliyetinin 2 dolar olduğu bildirilirken, kağıdın 2 yıl içinde tüketicilerin hizmetine sunulabileceği kaydediliyor.
DÜNYA’DAN VE TÜRKİYE’DEN DİĞER TEKNOLOJİ HABERLERİNE BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ:
Makaleler – Murat Ukray
MURAT UKRAY
YAYINLANMIŞ MAKALALER
Murat Uhrayoğlu, 17 Ağustos 1976 tarihinde İstanbul’da doğdu. İlk, Orta ve Lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümünde ve aynı Üniversitenin Fen Bilimleri Enstitüsünde Yüksek Lisans öğrenimi gördü. 2000’li yıllardan bu yana, çeşitli yerli ve yabancı kaynaklardan araştırmalar yaparak Bilimsel konularda çeşitli Makaleler hazırladı. Kaotik Zaman Serileri ve Yapay Sinir Ağlarıyla Borsada tahmin sistemleri üzerine uluslararası düzeyde yayınlanmış bir makalesi ve Birleşik Alan Teorisiyle ilgili çalışmaları vardır. Halen çalışmalarına İstanbul’da devam etmektedir.
MAKALELER:
Genel Fizik & Quantum Mekaniği & Rölativite & Birleşik Alan Kuramı ve Biyofizikle ilgili çalışmaları bulunan yazarın, bu konularda tamamen yapyeni bir bakış açısı ve perspektif getiren tamamen özgün ve burada ilk kez türkçe yayınlanan makalelerine ulaşabilir, bu konularda dünyaca ünlü meselelerine akademik birer matematiksel çözüm getiren bilimsel makalelerine buradan takip edebilir, online olarak anında satın alabilirsiniz..
Fizik Yasalarının Birleştirilmesi Üzerine Yeni Bir Yaklaşım
{5-Boyutlu Relativite & Birleşik Alan Teorisi TOPLAM ALTI MAKALE olup: I, II.. ve VI olarak yayınlandı}
KONUSU: Evrenin Başlangıç ve Bitiş anında, tüm Fizik kuvvetlerinin ve yasalarının tek bir birleşik yapıda olduğunu isbatlamaya yönelik olan bu Muazzam çalışma, Newton Mekaniğinden, Kuantum Kuramına, Einstein Relativitesinden modern 11-boyutlu Süper sicim kuramına kadar, tüm fizik yasalarını birleşik bir yapı çerçevesi içerisinde incelediği gibi, Newton’un kütleçekim kuramlarıyla ilgili büyük çalışması “PRINCIPIA”yı yayınlamasından (1703-1707) yaklaşık 300 yıl sonra kaleme alınmaya başlanması (2007 yılı başları) sebebiyle bir ‘MODERN ÇAĞ PRINCIPIA’sı olarak da ele alınabilir..
Makalenin konusu: Yaklaşık 11 yıllık bir çalışmanın bir emeği olan, ve toplam 6 Makale ile özetlenen Bu Önemli kurama göre, Evrende en temel düzeyde, yani Planck ölçeğinde “HİGGS BOZONU (H)” yerine- en temel ölçekte ve “MANYETİK YÜKLER (±Q)” manyetik yükler bulunduğu önkabülüne ve GRAVİTON-MANYETİK YÜK BOZONU (Burada, “GM Mekanizması” adını verdiğim) alanı etkileşiminin ELEKTROMANYETİZMA (M) ile KÜTLEÇEKİMİ’ni (G) bu en temel ölçekte birleşik bir yapı halinde bulundurduğunu görece ele almaktadır. İşte bu yüklerin kaynağı ise, özünde tek bir alan kuvvetini içeren tek bir 5-Boyutlu Birleşik Alan kuvvetidir. Bu çalışmada ele aldığım bu Graviton-Manyetik yük teorisi, ayrı ayrı kuvvetlerin hakim olarak olduğu bir arenadan öte, tüm Evreni bir bütün olarak ele alan kuramsal çalışmalarımı içine almaktadır. Evrenin meydana gelişini izah eden “Büyük Patlama” (Big Bang) isimli popüler teori yerine, İzafiyet teorisinin 5. boyuta genelleştirilmesi şeklinde tanımlanabilen ve kuvvetli bir matematiksel altyapıyla, yaklaşık 11 yıllık bir felsefi düşünce mantığı ve uzunca bir çalışmanın sonucu ortaya çıkardığım bu teori her şeyin başı olan bu konuyu, yani evrenin başlangıçta nasıl meydana geldiğini açıklamaya yöneldiği gibi, evrenin sonu hakkında da bazı önemli teorik ipuçları vermektedir. Evrenin yaratılmasının ilk anında toplam 10 üssü 1296 parçacık varken, evrenin 2-3 saniye içinde genişleyip soğumasıyla birlikte, bu oran her bir zaman diliminde 2 kat azalması sonucu evrenin büyük kısmını teşkil eden 10 üssü 81 parçacığı meydana getirdi. Zamanın başlangıcından önce evreni kaplayan zaman öncesi güçlerin alanı vardı ki, tek bir kuvvet alanının büyük patlamayla açılması sonucu bu alan bileşenleri milyarlarca sene sonra soğuma ve termodinamik genişlemenin etkisiyle çöktü ve bir atomdan trilyonlarca kere küçük “mikroblackholes” denilen siyah mini atomik mikro karadelikler ortaya çıktı.
İşte, bu mini karadeliklerin yarısı maddeden, yarısı ise değişik yapılı karşı maddeden meydana geliyordu. Fakat, milyarlarca yıl sonra uzun bir zaman geçmesine rağmen, merkezinde yer alan tekillik noktasında bir manyetik yükün yer aldığı bu karadeliklerden zaman öncesinde başlayan büyük bir kalıntı kozmik mikrodalga arka ışınımı olarak evrene dağıldı. Madde ile karşı maddenin çarpışması her şeyi imha eden patlamalara sebep oluyordu ki, bu çarpışmanın neticesinde madde ile karşı madde birbirinden parçalanma neticesinde ayrılınca yeni parçacıklar, zamanla galaksiler, yıldızlar, gezegenler, karşı gezegenler ve insanları meydana getirerek bildiğimiz anlamdaki evreni oluşturdu. Geçtiğimiz yüzyılda, bu tip bir Birleşik alan teorisini ilk kez ele alan ve neredeyse Einstein ve Newton ayarında bir Türk fizikçimiz olan Prof. Dr. Behram Kurşunoğlu (1922-2003), 1953 yılında Amerika Princeton’da bu çeşit bir yaklaşımı Einstein ile görüştüğünde belki de fizik yasalarının tek bir çatı altında toplanması yönündeki en önemli adımı attığının farkında değildi. Fakat, teorisi Einstein’ın relativite yasalarını çok daha genelleştirirken, bilim dünyasının o zamanlarda 4-boyutlu relativiteye takılması sebebiyle, bilim sahasında önemli bir yer edinemedi. Fakat, teorik fizik gün geçtikçe ilerledikçe ve CERN’deki deneyler ek boyutlara ait birtakım yeni bulguları elde ettikçe, teorik fiziğin uzun yıllardır Einstein ve Kurşunoğlu’nun bırakmış olduğu noktada bulunduğunu ancak 2000’li yılların başında farkettiler. Prof. Kurşunoğlu çalışmalarının sonuçlarını göremeden 2003 yılında aramızdan ayrıldı, fakat türk dünyasının fizikte önemli bir ilerleme kaydettiğini bırakmış olduğu mirasıyla bizlere gösterebilmişti. İşte bu teorik çalışmamızda, evrenin ilk anlarına ve kuantum mekaniğinin derinliklerine inerek, Relativite teorisini 4-Boyutlu evrenimizin sınır-teğet yüzeyine en yakın ölçekteki bu 5. boyuta genişletmeye çalışacağız ve onların bize miras bıraktıkları ipuçlarından hareket ederek, evrendeki temel fizik kuvvetlerine ilişkin alan bileşenleri ile yük etkileşimlerinin yüksek boyutlara çıkıldıkça; M-kuramı, Sicim kuramı, Genel Relativite, Maxwell Elektromanyetizma kuramının hareketli kütle için elektrodinamik 5-boyutlu yapısı ve 5-Boyutlu Schwarzschild geometrisi ile burada oluşturduğumuz elektromanyetik kütleçekim alan denklemeri için oluşturacağımız tansör hesabının temelini oluşturan 4ˣ4 Pauli-Dirac matris uzayı ve Manyetik Monopol uzay-zaman modeli yardımıyla birleşen bir yapı gösterdiğini teorik kanıtlarıyla ve vektörel diyagramlar içeren grafiksel bir anlatımla modellemeye ve isbatlamaya çalışacağız..
Makale önizleme:
Fiyatı: ÜCRETSİZ
MAKELE 2-
Makalenin konusu: KUANTUM KÜTLEÇEKİMİNİN ELEKTROZAYIF MODELİ: YENİ BİR ATOM MODELİ OLUŞTURMAK
Daha önceki makalemizde, Kütleçekimiyle Elektromanyetizmanın Planck ölçeğinde oluşturduğumuz Kuantum Yumurtası Modeli üzerinde yaptığımız matematiksel analizler ve Maxwell Denklemlerinin yeniden düzenlenmesiyle birleşik bir alanın parçaları gibi davrandığını göstermiş ve bu yöndeki Birleşik Alan Denklemlerini Graviton ve Manyeton yük yoğunlukları cinsinden ifade etmiştik. Burada ise, geriye kalan temel alan kuvvetleri olan Güçlü Nükleer (Çekirdek) Kuvvet ve Zayıf Nükleer (Çekirdek) Kuvveti olarak bildiğimiz Çekirdek kuvvetlerinin de bu Birleşik Alanın bir parçası gibi davranıp davranmadığını matematiksel olarak incelemek için Atomik ölçeklerde yer alan bir model inşa ederek sağlam bir matematiksel yapı elde etmeye çalışacağız. Böylece Çekirdek kuvvetlerinin de Birleşik alan denklemlerinde gösterilmesiyle Birleşik Alan Teorisi tamamlanmış olacaktır.
Aslında, Zayıf Çekirdek Kuvvetinin Elektromanyetizma ile bir etkileşimi vardır. Maxwell denklemlerinin bu yöndeki genelleştirmesini öngören bir teoriyi ilk kez Yang ve Mills adındaki iki fizikçi 1954 yılında gerçekleştirmiştir. Daha sonraki yıllarda ise, onların bu matematiksel modelini genelleştiren ve kuvvet taşıyıcısını tanımlayan Weinberg ve Abdusselâm, Elektrozayıf olarak bilinen bir birleşik teoriyi ilk kez ortaya koyarak Elektromanyetizma ile Zayıf Nükleer kuvvetin belirli bir enerji seviyesinde birleştiğini ortaya koydular. Onların ortaya koyduğu matematiksel modele göre, Elektrozayıf kuramını birleştiren ve bu birleşik alanın taşıyıcısı olan temel kuvvet parçacığı W ve Z Bozonu olarak bilinen Zayıf etkileşim partikülleriydi. Daha sonraki yıllarda yapılan parçacık çarpıştırıcısı deneylerinde Z bozonu ve hemen ardından da W vektör ara Bozonu tespit edilerek, bu kuramın geçerliliği kesin olarak ispatlandı ve böylece Birleşik Alan kuvvetini elde etme yolunda Einstein’dan sonraki ilk büyük adım atılmış oldu.
Makale önizleme:
Fiyatı: ÜCRETSİZ
MAKELE 3-
{Cosmic Electrostatics Principals & Result Equations of Unified Field Theory}
Makalenin konusu: BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNİN KOZMİK ELEKTROSTATİK TEMELLERİ VE SONUÇ DENKLEMLERİ:
{ELECTROSTATICAL PART}
Bu makalemizde, birleşik alan teorisinin daha önceki makaleler boyunca ele aldığımız, önemli sonuç denklemlerini vereceğiz Elektrostatik kuram çerçevesi içerisinde ve 5-Boyutlu Relativite üzerinden ele aldığımız bu ara teoriler yardımıyla (Sicim Teorisi, Halka Teorisi, Graviton Teorisi, Manyetik Monopol Mekanizması), daha önceki makalelerimizde bahsettiğimiz birleşik alan teorisine giden yoldaki son ana teoriyle (Kuantum Kütleçekimi Teorisi) birleştirilince Birleşik Alan Teorisine ulaşılmış olmakta ve fiziğin tüm temel kuvvet alanları tek bir çatı altında toplanmış olduğu gösterilmeye çalışılmaktadır. Tabi, bizim burada bir kısım parçalarını basitçe ele aldığımız bu birleştirme mekanizmaları, çok daha detaylı olmasına rağmen, temel düzeyde üst boyutlara çıkıldıkça, birleşik bir alan kaynağının var olduğu konusunda elde ettiğimiz sonuçlarla çelişmemesine burada da (Quantum mekaniği çerçevesinde) dikkat edeceğiz.
Aslında, kuantum kütleçekimi ile diğer alt teorileri birleştiren denklem bu bölümde detaylı bir şekilde incelediğimiz Graviton Denklemini oluşturan ve birleşik alan teorisinin temel partikülünü (graviton) öngören, 1. Maxwell Denklemiydi. Fakat biz bu denklemi, bazı ara teoriler yardımıyla daha anlaşılır hale getirmek için, birleşik alan teorisine göre yeniden düzenlediğimiz yeni atom modeli yapısını da bu mekanizma ile açıklayarak ve atomik düzeyde gerçekleşen temel meseleleri sicim diyagramlarıyla ve bazı teoremlerle destekleyerek temel kuvvetlerin birleşimi konusundaki düşüncelerimizi daha da pekiştirmiş olacağız.
Makale önizleme:
Fiyatı: ÜCRETSİZ
MAKELE 4– HÜCREDEKİ ENERJİ ÜRETİM MEKANİZMALARI ÜZERİNE: BİYOELEKTRİKSEL TRANSİSTÖR MODELİ
{A Bioelectrical Cell-ATP Production Mechanism as a Transistor-Modelling}
Makalenin konusu: Bir transistörlü nano amplifikatör güç kazancı devresi ile Hücrenin ATP üretim mekanizmaları arasında şaşırtıcı derecede benzerlikler vardır. Eğer tüm süreç birleştirilirse, yukarıdaki karşılaştırmalı şekillerde verildiği gibi, bir Transistörlü Amplifikatör (Güç kuvvetlendiricisi) gibi çalışan ve girişinden aldığı çok zayıf bir akımla çok yüksek bir Enerji üreten bir yapı kazanır ve hücrenin gereksinim duyduğu ATP Enerjisini üretmiş olur. ATP olarak tutulmayan serbest enerjinin geri kalan kısmı ise, Isı Enerjisi şeklinde salıverilir. Bu döngüsel süreç, bir bütün olarak solunum sisteminin denge halinden tutularak, yeterli Ekzergonik (Enerji çıkışı sağlayan reaksiyon zinciri) halde olmasını sağlayarak, devamlı tek yönlü bir akışa ve sabit bir ATP eldesine olanak verir ve sıcakkanlı hayvanlarda vücut ısısının sürdürülmesine katkıda bulunur. Ayrıca bu enerji üreten kompleks yapılar, tekrar tekrar kullanılabilme özelliğine sahip oldukları için, aynen şarj edilebilen pillerde olduğu gibi, stabil bir enerji santrali olarak çalışırlar. Eğer hücre içerisinde aktif hale gelebilecek böyle bir nano FET transistör tasarlanabilirse, Biyolojide çok önemli uygulama alanı bulabilir. Örneğin, Adenozin trifosfat (ATP), Tyrosin Kinaz isimli bir enzimi (Abl) aktif hale getirerek bir çeşit Kanserin gelişmesinde var olan bir süreci tetikler. Gleevec isimli bir molekülse, ATP ve Abl’nin yapışmasını engelleyici bir özelliğe sahiptir. İşte bu tip bir nano FET transistorlü devre içeren algılayıcılar, Gleevec’in yaptığı fonksiyonun benzerini oldukça hassas bir şekilde gerçekleştirebilir. Çünkü yukarıda incelediğimiz amplifikatör devresi dikkatle incelenirse iki önemli fonksiyona sahip olduğu görülür:
Birincisi; Çok iyi, ani ve ideal bir anahtar görevi yapan İLETİM Mekanizması ve İkincisi; Çok keskin ve akım geçirmeyen bir karakteristiğe sahip olan ideal bir KESİM Mekanizması. İşte, yakın bir gelecekte, nano transistorlerdeki bu özelliğin kullanılmasıyla, birçok engelleyici (İnhibitör) küçük molekülün tabanlarıyla olan biyokimyasal ilişkileri ayırt edilebilir ve ilaç keşfi için bir teknoloji platformu oluşturulabilir. Nano biyolojik uygulamalarda, Abl/ATP Biyoelektriksel Transistör Modeli yapışmasını belirleyecek algılayıcılar oluşturmak için, Abl Protefiubat Proteinleri, kovalent kimyasal bağlarla bor katılarak pozitif yük taşıyıcıları içerir hale getirilen silisyum nano transistörlerin yüzeyine tutturulmuş bir şekilde kullanılarak FET (Alan etkisi üzerine çalışan transistör) yapıları oluşturulmuştur.
Makale önizleme:
Fiyatı: ÜCRETSİZ
MAKALEMİ NASIL İNDİRECEĞİM VE NASIL OKUYACAĞIM? Bu linke tıkladığınızda, 10 saniye içerisinde PDF formatındaki makalenizin indirme sayfası önünüze gelecektir. Makaleyi, bilgisayarınıza veya tablet cihazınıza indirdikten sonra, açmak ve okumak için İKİ seçeneğimiz vardır:
e-Makalelerimizi PC veya Tablet & Telefonunuza indirdikten sonra, “Adobe Digital Editions” veya “Calibre” programıyla nasıl okuyabileceğiniz, aşağıdaki resimli olarak “e-KİTAP OKUMA KILAVUZU“muzda detaylarıyla verilmektedir:
e-KİTAP OKUMA KILAVUZU {ADOBE DİGİTAL EDİTİONS & CALİBRE için}
1– Calibre programını indirip cihazınıza kurduktan sonra makaleyi programa kolaylıkla “Kütüphaneye ekle- Add to Library” menüsünden ekleyerek okumaya başlayabilirsiniz. Calibre programını buradan ücretsiz olarak indirebilirsiniz: Calibre
* Sitemizde linkleri yayınlanan makaleler pdf formatında olduğundan ne yazık ki .mobi veya .epub formatını destekleyen Kindle cihazlarda hemen okunamamakta. Ancak Calibre isimli programı kullanarak makaleyi formatına çevirebilir ve Kindle cihazınızda da okuyabilirsiniz..
** Yayınlanan makaleleri piyasada bulunan diğer ekitap okuyucu cihazlarda da (reeder, Sony Reader, Nook v.s.) okumanız mümkün.
*** Şimdi sitemizde yayınlanan makaleleri PC’de okumak için gerek duyulan yazılımlardan da bahsedelim. Aşağıda linklerini verdiğim programları bilgisayarınıza yükledikten sonra makalenizi bilgisayarınızdan da zahmetsizce okuyabileceksiniz.
2– Adobe tarafından geleştirilen epub, pdf, ve diğer pek çok biçimde hazırlanmış kitapları okumak için Adobe eBook Reader’ı Adobe sitesinden ücretsiz olarak indirebilir ve kitaplarınızı “Adobe ID numarası alarak kayıt yaptırdıktan sonra dilediğiniz kadar satın aldığınız kitabı “Add to Library” “Kütüphaneme ekle” menüsünden ekledikten sonra anında okumaya başlayabilirsiniz..
Her iki şekilde de makalelerin indirilmesi ve okunabilir hale gelmesi yaklaşık 1-2 dakikalık bir işlem alacaktır.
Bu programların bilgisayarınıza yüklenmesiyle ilgili karşılaştığınız her türlü sorunu iletişim formundan bizlere ulaştırırmanız durumunda, sorunların çözümünde site olarak yardımcı olmaya hazırız.
e-KİTAP OKUMA KILAVUZU
Öncelikle, E-Kitaplarımızı okumak için Adobe Digital Editions programını aşağıdaki linkler yardımıya indiriniz ve cihazınıza kurunuz.
*Adobe Digital Edition 4.5 Windows (8.2 MB) (Windows için)
**Adobe Digital Edition 4.5 Macintosh (22 MB) (Mac için)
e-Kitaplarımızı PC veya Tablet & Telefonunuza indirdikten sonra, “Adobe Digital Editions” veya “Calibre“ programıyla nasıl okuyabileceğiniz, bu kısımda resimli olarak detaylarıyla verilmektedir. e-Kitabınızı indirdikten sonra, kitabınızı bu programlarla yükleme ve açmak için, sırasıyla resimlerde numarayla verilen adımları izlerseniz, kitabınızı istediğiniz cihaza aktarma ve okuma işlemi sırasında kolaylık sağlayacaktır:
“Adobe Digital Editions“ |
![]() |
![]() |
![]() |
“Calibre” |
![]() |
Online kitap {Avantajları&Yenilikleri}
E-Kitap keşfedildi!
Ülkemizde elektronik kitap yayıncılığı denenmeye başladı. Bu konuda ilk olduğunu söyleyen bazı yazarlar, kendisine sponsor olan portalların desteğini de alarak İnternet alemine daldılar.
Stephen King’den esinlenenler seri kitaplarından ilkini feda(!) ederken, bir diğer yazarımızın okurlarına yine bir ilkle ortaya çıkıldığı savıyla kitap yazdırılıyor.
Yeni yayın dünyası haberlerini okumuşsanız: Stephen King’in, yeni romanı sadece internetten elde edilebiliyor olduğunu ilginç bulabilirsiniz. Matbaa yok, kitapçı yok, şeklen kitap yok. Bilgisayardan doğrudan bilgisayara, okuyucuya servis.
Kâğıt ve dokunma duygusundan vazgeçemeyenlerdenseniz, ‘dosya indirme’ yoluna gidersiniz. İlgili siteye girip gerekli ücreti (plastik para; kredi kartıyla elektronik yoldan-internette) ödedikten sonra, dosyayı yani kitabı kendi bilgisayarınıza taşır ve kâğıda döker okursunuz.
King’in elektronik kitabı (e-kitap) internete çıktığı gün 400 binin üzerinde ‘alıcı’, bilgisayar kullanıcısı yayınevi sitesine girmiş. 2.5 sterlini bastıran 400 bin okuyucu peşin peşin King’in son romanına ilgisini, isteğini belirtmiş oluyor.
Bu, yakın gelecekte kitabın, genelde edebiyatın yaşayacağı evrimin ilk ve önemli bir habercisi bence. Örnek olay, nelerin değişeceğine ilişkin ipuçlarını da taşıyor aslında.
Birincisi hemen saptanabilir: Kitabın hacmen küçülmesi! King’in internette servise konan romanı sadece 65 sayfa… Yayıncı bu hacimdeki bir kitabın internet üzerinden yayımlanmasının çok daha ucuza mal olduğunu belirtiyor.
Doğru ve haklı. Daha önce yine burada değinildiği üzere kitap / edebiyat ürünü, niteliği ne olursa olsun, sonuçta bir ‘meta’dır. Ve piyasa koşulları içinde üretilir, biçimlenir. Son örnek bunu yeterince ortaya koyuyor.
Küreselleşme diye adlandırılan içinde yaşadığımız dönemin birbirinden doğan ve birbirini bütünleyen iki temel öğesi var.
* Bilgi başta olmak üzere her tür ürünü mümkün olabilen en geniş ‘tüketici’ye en hızlı, en ucuz yoldan ulaştırmak.
* En fazla bilgi; en yaygın, en hızlı servisle en çok ve en hızlı kazancı sağlamak.
Şimdi yine örneğe dönüp ‘e-kitap’ öncesi, klasik yolu izleyelim. Yazar, dosyayı yayınevine teslim eder. Muhtemelen bilgisayarda yazılmış metin, yayınevinde kâğıda dökülüp redakte edilir. Bunlar yeniden bilgisayara yüklenir. Sayfa düzenlemesi yapılır. Kapak tasarlanır. Dağıtımcı ve satıcılarla görüşülür, ön sparişler alınır, buna göre baskı adedi belirlenir. Dosya matbaaya gönderilir. Kitabın içi ayrı, kapağı ayrı basılır, bunlar ciltlenir. Matbaadan çıkan ürün depolara nakledilir. Oradan yüzlerce merkezdeki dağıtımcıya, satıcıya yeniden nakledilir… Tüm bunlar, ayrıca dağıtımcı ve satıcı kâr payları ‘girdi-ek maliyet’ olarak kitabın üst fiyatına yansır vb. vb.
e-kitap’taysa basım ve sonraki işlerin tümü ortadan kalkıyor. Hız ve ekonomi!
Buraya dek iyi. Öteki yanına baktığımızdaysa iş biraz değişiyor. Dediğim gibi her şeyden önce, kitabın hacmi düşüyor, azalıyor. Hızlı dolaşımı, ortalama bir bilgisayara sahip herkesin kitaba ulaşımını sağlamak için bu gerekli. Daha fazla, daha yüksek kapasiteli bilgisayar (bellek vb) gerektiriyor. Elektronik-sanal ortamın da kendine göre ‘hacim’ sorunu var!
Denebilir ki, bunun da çaresi var. Tabii ki: Daha fazla bellek, kapasite gerektiren hacimdeki kitap için birkaç dosya açılır. Yani kitap bölümlere ayrılıp öyle servise konur. Abonelik sistemi uygulanır ya da okuyucu, aldığı-tükettiği kadar ödeme yapar. Bu da bir avantaj. İlk bölümü aldınız, beğenmediniz, ötekilere bakmazsınız… Fena mı?
Galiba iş biraz da oraya gidiyor. Haberin ikinci kısmına bakılırsa, ‘e-kitap’ın gördüğü ilgi King’i tam da düşündüğümüz türden ‘yeni bir proje’ye götürmüş: Bundan sonraki kitabını internette ‘tefrika’ etmeyi tasarlıyormuş yazar.
Öyleyse sanal âlemle matbaanın ilk aşamasına dönüyoruz demektir. Terry Eagleton, maddi üretim tarzı ve koşullarının sanatsal üretim biçim ve ideolojilerini de belirlediğine işaret eder.
Bana göre ise, Asıl tartışılması gereken noktaya geliyoruz: kitabın ‘içi’, edebiyat, yeni üretim, dağıtım biçim ve koşullarından nasıl etkilenecek?
K-Kitap: “Korsan E-Kitap” {Kitabın Korsan hali}
KATI VE SIVI halden GAZ haline geçişin e-hali K-Korsan Kitap furyası:
Müzik korsanlığından sonra kültür hayatımıza kitap korsanlığı da eklenmiş bulunuyor. Hayır, sokak aralarındaki yerlere serilmiş tezgâhlarda satılan korsan kitaplardan bahsetmiyoruz. Artık “Korsan E-Kitap”lar da var.
Bazı İnternet sitelerinde Elektronik Kitap, E-Kitap, E Kitap, eKitap, Sanal Kitap adı altında orijinal kitapların bire bir kopyaları yayınlanmakta. Bunlar ya metin şeklinde ya da kitaptan taranmış sayfalar olarak karşımıza çıkabilmektedirler. Bu tür dosyalara E-Kitap değil, olsa olsa K-Kitap (Korsan Kitap) denebilir.
Bırakın izni, yazarının haberi bile olmadan İnternet’e sürülmüş bu dosyaları okumaya çalışmak, ahlâkî sakıncaları bir yana, kullanıcılarını fiziksel zarara uğratabilecek tehlikeler taşımaktadır. Bunlardan bazıları, bilgisayar virüsleri veya truva atı tabir edilen “Trojan”ları kolayca bulaştırabilmek amaçlı olarak dağıtıma verilmişlerdir.
Bedava kitap okumak isteyenler için kütüphanelerimiz var. Daha önce hiç kütüphaneye gitmemiş olanlar için söylüyoruz; okurlar kitapları kütüphanelerde okumak zorunda değiller. Kütüphaneye kayıt olan bir okur, hem okuma ihtiyaç ve isteğini giderebilir hem de daha önce bilmediği veya okumayı düşünmediği yüzlerce (bazı kütüphanelerde binlerce) kitaptan oluşan bir hazineye kavuşmuş olur.
“Elektronik Yayıncılık” kavramını küçümseyenlere kulak asmayın.
K-Kitap okumayalım. Okumaya çalışanları uyaralım.
E-Kitap’ların bugünü, yarını
Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik Bölümü Öğretim Görevlisi Sn. Melike Taşçıoğlu‘nun Grafik Tasarım dergisinin Mayıs 2007 tarihli 8. sayısı 16. sayfasında yayınlanan “Özgün Kitap Tasarımı, Sanat Kitabı ve Elektronik Kitap Hakkında…” başlıklı yazısından bazı bölümler aktarıyoruz.
Yazımızın başında, “Sanat Kitabı” tanımının özgün kitap tasarımı anlamında kullanıldığını ve sanat kitabı dediğimiz yerlerde aynı anlamı ifade etmek istediğimizi hemen belirtelim.
Elektronik çağ yeni kapılar açıyor. Ama benim özlediğim, somut objenin tutulabilme duygusudur. Bilgisayarların hızla uçtuğu ve ütopyaların sanal gerçek yolculuklarına doğru süzüldüğü zamanda, ben, geride kalmaktan mutluyum ve ellerimin arasına alabildiğim fiziksel objenin, bir sonraki sayfasını çevirmenin sabırsızlığını yaşamanın keyfini sürmekteyim.
Sn. Taşçıoğlu’nun yazısında geçen bu söz, dipnotunda da belirtildiği gibi Edward Hutchins’e ait. Elektronik kitap kavramına karşı olanların, -bu insafsız bir niteleme olabilir, alışmak istemeyenlerin diyelim- öne sürdüğü birinci ve en önemli itiraz gerekçesini yukarıdaki paragraf özetliyor aslında.
Yazının tamamı okunduğunde E-Kitap kavramına itiraz niteliği taşımadığını, kitap kavramının geneline farklı bir pencere açtığını hemen belirtelim. Sn. Taşçıoğlu’nun yazısındaki tek bir hususa itirazımız var, onu da bu yazının sonunda bulacaksınız.
Yazıda geçen bazı önemli ayrıntılar da var ki, çoğunluğun hissetme şansı bulamadığı veya kullanırken önemsemediğimiz detayları kapsıyor. Başlığında bulunan türden kitapların elektronik ortamda tekrar edilmesinin, üretilmesinin neden mümkün olamayacağı ve nihayet “Kitap” nedir sorusuna verilmiş bazı usturuplu cevapları Sn. Taşçıoğlu’nun yazısında bulabilirsiniz.
Yazısının tamamını aktarmak yerine önemli bulduğumuz bazı paragraflara yer vermekle yetineceğiz. Yazının tamamını, Grafik Tasarım dergisinin ilgili sayısından okuyabilirsiniz. Özellikle Anadolu’da yok satan dergiyi bulabilmeniz şartıyla tabii.
Kitap, genel bir tanımlama yapıldığında; “ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı kâğıt yapraklarının bütünü” olsa da, daha iyi bir tanımlama için kitabın, hem fiziksel hem de işlevsel yönleri incelenmelidir. Kitap, grafik bir dil ile görsel iletişim amacı taşıyan, bir ya da birkaç bölümden oluşan, sistematik sunum ve sunduğunu koruma amacı taşıyan bir bütündür.
Kitap, yaygın olan görüşün aksine, salt “yazılı bilgi taşıyan” bir nesne değildir. Bilgiyi ve yazıyı taşıyan nesne, bir mikrofilm ya da e-kitap olabileceği gibi, bir nesne olarak kitap da var olan metinleri taşıyan yüzeyler grubu olmaktan öteye giderek, görsel iletişimi, sıralı anlatıma elverişli formu ile farklı biçimlerde sunabilir.
Kitabın bilgi taşıma amacı taşımadığı; formunu kullanarak iletişimini sağladığı biçimine “Sanat Kitabı” adı altında rastlanmaktadır. Özgün kitap tasarımı olarak da adlandırılabilen bu alanda kitap tasarımcısı ya da sanatçısı formu, amacına yönelik kullanımında çok daha özgürdür. Burada kitap, formuna ait, sayfa, sayfaların açılma düzeni, biçimi ve sıralanma gibi özellikleri ve kâğıt, mürekkep, baskı ve ciltleme tekniği gibi malzeme ve uygulama özellikleri ile görsel ya da yazınsal yolla iletişim kurar. Sanatçı kitabı orijinal eserdir; önceden var olan bir eserin çoğaltılması değildir. Sanat kitabı, aynı zamanda biçime ait anlamlandırma ve oluşturma özellikleriyle, tematik ya da estetik konuları kaynaştıran kitaptır. (Sn. Taşçıoğlu’nun dipnotunda bu paragrafın Johanna Drucker, The Century of Artist Books, Granary Books, New York, 1995. sf.2′den alıntılandığı belirtiliyor)
Yazıda, Grafik Üstadı Bülent Erkmen’in, Salı toplantıları, “Bir Kitabın Organları” Yapı Kredi Yayınları, 1993. sf.97′deki bir ifadesi de bulunuyor. Şöyle:
Grafik tasarımcı Bülent Erkmen sanat kitabını “yeni kitap” olarak tanımlamış ve yeni kitabı şöyle sorgulamıştır:
“Bu kitaplarda kitap yapısı, kitap mekânı, yazı, resim, kâğıt, dizgi, cilt, düzenleme gibi elemanlarla kurulur, birlikte inşa edilir. Bu kitaplarda bakmak okumaktır, görmek okumaktır, elimize aldığımız kitabın üzerinde düşünmek okumaktır. Şimdi acaba böyle bir kitapta yazar, yazıyı, yazma eylemi dışında arar mı, kâğıt ya da boşluk, yani beyaz alan, cilt, resim de ayrıca bir yazı mıdır? Bu bir yazarın yazmadan yazacağı, yazının kendisini kullanmadan yazabileceği bir kitap mıdır? Okunacak olanı yazıda ya da resimde aramak yerine kitabın kendisinde mi aramalıyız?.”
Sn. Melike Taşçıoğlu’nun yazısı devam ediyor:
(…) Elektronik medyanın gelişmesi ile birlikte gündeme gelen e-kitaplar giderek yaygınlaşmış ve basılı kitabın geleceğine ilişkin soruların giderek çoğalmasına neden olmuştur. Günümüzde karşılaşılan durum, kullanım açısından kodeksin ortaya çıkışıyla ve çoğaltım açısından da tipografi tekniğinin bulunmasıyla ortaya çıkan yeniliklere benzetilebilir: Kodeks öncesinde tomar (scroll) kitaplar kullanılmış, fakat, bu form, kaydedilmesi ve daha sonra bulunması gereken bilgi çoğaldıkça, yerini, daha küçük boydaki sayfaların birbiri üzerine getirilerek birleştirilmesi ile oluşan, dolayısıyla tüm ruloyu açmak yerine, aranılan bölümün çok daha hızlı ve zahmetsiz bulunabilmesine olanak tanıyan kodeks formuna bırakmıştır. Kodeksin, rulonun yerini alması yaklaşık 400 yıl gibi uzun bir süreç olsa da, kalıcılığı, pratikliği, güvenirliği ve daha kolay ulaşılabilirliği onun hâlâ “kitap” denildiğinde ilk -ve çoğu zaman hâlâ tek- form olarak aklımıza gelmesi ile ispatlanmış durumdadır. 1450′de Gutenberg’in tipografi tekniğini geliştirmesi, kitapların, daha fazla sayıda üretilebilmesine olanak vermiş ve basılan kitabın yayılarak daha geniş kitlelere ulaşabilmesine imkân tanımıştır -tıpkı bugün internetin yaptığı gibi.
E-Kitap Teknolojisinde Var olma Savaşı
E-Kitap teknolojisi yeni formatlarla gelişiyor. Şu anda genel kabul gören tek bir standart olmamakla birlikte, ücretli veya bedava yayınlanan binlerce E-Kitabı bu yazılımlar sayesinde okumak mümkün.
Adobe‘nin iş ortamı için doküman paylaşma yazılımı olarak piyasaya çıkardığı ve kullanıcılara ücretsiz dağıttığı Acrobat Reader yazılımı, bugün bir İnternet standardı haline gelmiştir. İnternet tarayıcı programlarına eklenti özelliği geliştirilmeden önce, kullanıcılar bu programın PDF uzantılı dokümanlarını oluşturan yazılımlarla üretilmiş çalışmaları, ücretsiz dağıtılan Acrobat Reader yazılımıyla okuyabiliyorlardı. Özellikle profesyonel çıktıların taslak sunumları aşamasında çok işe yarayan bu yazılım, reklamcılık sektöründe çok popüler olmuştu.
Kitap satışlarının nüfusuna oranla oldukça yüksek olduğu ve Amazon.com gibi bir yeni ekonomi şirketini yaratmış A.B.D., metinlerin elektronik ortamda da para ettiğini görmezden gelemezdi. Üstelik on yıllarca önceden telif hakkı sona ermiş metinlerle başlayan gönüllü ve amatör girişimler sonucu zaten belli bir arşiv rakamına da erişilmişti.
Adobe‘nin Acrobat Reader‘ı gelişip yayılarak hepimizin bilgisayarlarında bir standart halini alınca Microsoft her zamanki gibi trendi izleyerek bir kenarda duran Reader yazılımını tozlu raflardan indirdi ve ClearType™ adını verdiği teknoloji ile donatarak güncelledi. Bilindiği gibi bu yazılım da halen ücretsiz olarak dağıtılıyor. Adobe ise buna CoolType™ adını verdiği teknolojiye sahip Acrobat tabanlı yeni eBook Reader yazılımıyla cevap veriyor. Üstelik bu yazılım da ücretsiz.
Elektronik ortama aktarılan kitap metinlerinin hızla artması ve gelişen teknolojiye paralel olarak taşınabilir cihazların çoğalmasıyla şu anda avuç içi bilgisayarlar ve özellikle kitap okumak için özel olarak tasarlanan cihazların ileride oluşturacağı pazar üreticilerin iştahını kabartıyor.
Kağıt gibi ekranlar tasarlayabilen bir aşamaya gelmiş bulunan elektronik endüstrisi için bu pazara yönelik ürünlerin geliştirilmesi süreci kaçınılmaz olarak devam ederken, bu gibi cihazlarda kullanılacak yazılımların ilk örnekleri kullanılmaya başlandı bile.
Önceleri basit metin editörü yazılımların ürettiği e-Text’ler, bunları okuyabilen ve kullanıcısına sunabilen cihazlar için yeterli oluyor iken, ses ve resim gibi multimedya öğelerinin de ortama katacağı albeniyi düşünen endüstri tasarımcıları ve bu arada yazılım geliştiriciler, kendi standartlarını ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Bu programlar halen bir kitabın sayfasını çevirir gibi bilgisayarların ekranındaki ikonlara veya sadece kitap okumak için geliştirilmiş cihazlarda olduğu gibi kendi üzerindeki düğmelere basıldığında görüntülenen sayfalara sahip. Bunlardan iddialı olanlarında ise, Elektronik Kitap sürümü buna izin veriyorsa, siz arabanızı kullanırken sesli olarak kendi kendisini okuyabilen özellikler mevcut.
E-Kitap teknolojisi, biz farkında olmadan dev adımlarla ilerliyor. Bugün Internet üzerinden ücretsiz yazılım ve kitapları indirmek en fazla yarım saatinizi alıyor. Yazılımı bir kere bilgisayarınıza kurduğunuzda, sanal kütüphanenizde görmek istediğiniz başlıkları arttırmak ise çocuk oyuncağı.
İleride bu kitapları sadece masaüstü veya dizüstü bilgisayarlarınızla değil, aynı zamanda küçük bir kitap boyutunu geçmeyen cihazlarla okuyacağız. Üstelik bugün ısınma turları mahiyetinde yüksek fiyatlarla sunulan bu tür cihazlar, yarın kalınca bir kitap fiyatını geçmeyecek.
Kaynak: Kısmen “Exlibrary” ve “Adobe Reader sayfası” “Çeşitli ekitap Teknolojileri”, “Amazon.com yeni gelişmeler”
08th April 2013, Elektronik Yük. Müh. Murat UKRAY tarafından yayınlandı
e kitap {Kitap yayınlamak}
İnternet’te kendi kitabınızı yayınlayarak
Siz de milyoner olabilir misiniz ?
Bu pekala yabancı bir yazar için olduğu kadar artık *e-Kitap Projesi ile sizin içinde ve türkiyedeki yayınlanan bir eser için de mümkün..
Peki nasıl mı? Gelin, şimdi burada kısaca anlatalım..

eKitabın Basılı Kitaba göre Avantajları
Bilginin aktarımında yüzyıllardır en önemli materyal olarak kullanılan kitaplar, bugünün etkileriyle elektronik kitaplar olarak dönüşmeye başlasa da, kitap yine bildiğimiz kitap. Kalem mürekkebiyle ve elektronik mürekkeple yazıldığı aslında pek de farketmiyor. Kitabı kitap yapan elbette içerisinde barındırdığı bilgiler.
Günümüzde iki çeşit kitap formatı mevcut;
- Klasik baskılı kitap
- Elektronik kitap
Klasik baskılı kitaplar, yüzyıllardır kullanılıyor. Günümüzde klasik baskılı kitaplara birkaç gün içerisinde kolaylıkla erişebiliyoruz. Fakat bu bugün için böyle, İbrahim Müteferrika’ya kadar bu topraklarda bir kitaba erişmek çok çok daha zordu. Elektronik kitaplar ise kullanım geçmişi yarım asır bile değil, çok yeni ve hala değişim ve dönüşüm içerisinde. Ülkemizde çok yaygın kullanılıyor olmasalarda, e-book formatlı kitaplar ve e-book okuyucuları dünyada çok yaygın bir biçimde kullanılıyor.
Elektronik kitapları kullanmanın birçok avantajı vardır;
Basım masrafı yok
Bu yüzden daha ucuz . Türkiyede telif haklarına saygı yeterli ölçüde olmadığı için daha pahalı. Yasal olarak telif sahibi korunduğunda bu saygı vicdani olmasa da zorunlu olarak artacaktır.
Daha kolay erişilebilir.
E-kitap okuyucunuz, tabletiniz veya telefonunuz ile tek bir tıklamayla saniyeler içerisinde elektronik kitaplara erişebilirsiniz. Türkiyede her kitabın elektronik formatını elde etmek mümkün değil. Çünkü telif haklarına saygı yok. Yayıncılar da ticari kaygılar neticesinde elektronik baskı yapmaya yanaşmıyor. Fakat, uluslararası kitap yayınlarının büyük bir çoğunluğunun elektronik formatlı halini bulmak çok kolay.
Kolay taşınabilir, kolay erişilebilir.
Elektronik kitaplar, e-kitap okuyucu aygıtınızın belleğinde bulunacakları için somut olarak bir yer kaplamazlar. Bu yüzden, 1000 sayfalık bir kitabı yanınızda çok rahat taşıyabilir ve her daim erişim imkanı bulabilirsiniz.
İnteraktiflik
Elektronik kitaplarda, video, ses, animasyon veya soru cevap uygulamaları gömülebilmektedir. Bu da gerek eğitsel gerek se etkileşim yönünden fayda sağlamaktadır. Klasik kitaplarda bu imkan bulunmamaktadır.
Konfor
E-kitap okuyucularınıza herhangi bir dilin sözlüğünü yükleyerek, bilmediğiniz kelimeleri tek tıklamayla karşılığını öğrenebilirsiniz. Klasik kitaplarda bu süreç çok zorlayıcıdır fakat elektronik kitaplarda bu zorluğu hissetmezsiniz.
Elektronik kitap formatları
Günümüzde yaygın olarak kullanılan iki e-book formatı vardır Epub ve Mobi. Epub açık bir elektronik kitap formatı iken, Mobi formatı Amazon firmasının kendi elektronik kitap formatıdır.
PDF bir e-book formatı mıdır ?
Tam olarak PDF bir e-book biçimi değildir. Ebook formatları reflow özelliğinde olmalıdır. Yani her ekran genişliğinde yazılı içerik boyuta göre kayar özellikli olmalıdır. PDF formatı ise yapı olarak buna uygun değildir. Fakat, elektronik kitap okuyucuları çok iyi bir deneyim sunmasalar da PDF formatlı içerikleri açabilmektedir. Bu yönden bakıldığında kısmi olarak e-book formatı olarak değerlendirilebilir.
E-book Cihazları ?
Algı olarak e-book deyince insanların aklına PDF geliyor. PDF tam olarak bir e-book formatı değil. PDF okuyucularının bulunduğu her cihaz da e-book okuyucu değil. Bir cihazın e-kitap okuyucu olarak değerlendirilebilmesi için elektronik mürekkep (E-ink) özelliğinin olması gerekmektedir. E-ink’in özelliği ise göz sağlığı ve okuma konforu açısından gerçek kitaba çok yakın deneyim imkanı sunmasıdır.
Piyasada çeşitli E-kitap okuyucuları bulunmaktadır. Bunlardan en yaygını ve bence en iyisi, Amazon Kindle modelleridir. Adını en çok duyduğum diğer iki ürün ise Nook ve Sony E-reader ürünleridir.
E-kitap ve E-kitap okuyucuları hayatımıza girdi. Peki e-kitap okumamızın avantajları nelerdir? Belli bir yatırım gerektiren e-kitaplar gerçekten buna değer mi? Basılı kitapları okumak daha mı güzel? Elbette e-kitap okumanın bazı dezavantajları da var ama şimdi biz e-kitap okumanın faydalarına bir göz atalım:
- E-kitaplar daha ucuz. Türkiye’de bu ucuzluk henüz farkedilmiyor fakat yurt dışında e-kitaplar basılı kitapların üçte biri fiyatına satılıyor. Bir defa e-kitap okuyucu edinme maliyetine katlandıktan sonra kitaba vereceğiniz para daha az olacaktır. Ücretsiz kitaplar da var elbette.
- E-kitaplar sayesinde daha az kağıt harcanabilir. Daha az ağaç kesilir. Bu çok önemli bir artı. Ciddi bir tasarruf için e-kitap kullanımının yayılması gerekiyor elbette.
- E-kitaplar kolay taşınabilir. Bir okuyucuyla onlarca e-kitap taşınabilir. Böylelikle kitaplarınızı zorlanmadan taşırsınız ve istediğiniz zaman okuyabilirsiniz.
- E-kitaplar az yer kaplar. 1-2 kitap içinönemli değil ama yüzlerce kitabı saklamak için ciddi yer gerekir ve bu kitapların bakımı da zaman alır. İşte e-kitaplar bu sorunu tamamen ortadan kaldırıyor (E-kitap okumanın dezavantajlarında fiziksel kitap ihtiyacına da değineceğiz).
- E-kitaplarda arama, not alma çok daha kolay. Elektronik ortamda olmanın verdiği çok güzel avantajlar var. Örneğin arama motorunda arama yapar gibi kitapta arama yapabilirsiniz. İstediğiniz yere not yerleştirmeniz veya yerimi eklemeniz mümkün.
- E-kitap okurken yazı büyüklüğünü değiştirebilirsiniz. Yine Elektronik ortamda olmanın artılarından birisi olan yazı büyüklüğünü değiştirme sayesinde gözünüzü tırmalayan bir boyuta katlanmak zorunda kalmazsınız.
- E-kitap edinmek çok hızlı ve kolay. Bir e-kitabı beğendikten 5 dakika sonra okumaya başlayabilirsiniz. Hemen satın alın, indirin, cihazınıza yükleyin ve okumaya başlayın. Ne kadar pratik değil mi (E-kitap okumanın dezavantajlarında kitapçıları gezememenin eksikliğine de daha sonra değineceğiz)?
- E-kitapların saklanması ve korunması çok daha kolay. Buna uç bir örnek vereyim. İskenderiye Kütüphanesi e-kitap olarak saklansaydı şu an bilim ve teknik çok daha ileride olabilirdi.
- E-kitaplardan baskı alabilirsiniz. E-kitapların çok avantajı olsa da basılı kitaplar hiçbir zaman ölmeyecektir, ben buna inanıyorum. Doğal olarak bazen ille de baskı almak gerekebilir.
- Ayrıca, E-kitaplardan istediğiniz anda baskı alabilirsiniz.
Kaynak: Kısmen “Exlibrary” ve “Adobe Reader sayfası” “Çeşitli ekitap Teknolojileri”, “Amazon.com yeni gelişmeler”
08th April 2013, Elektronik Yük. Müh. Murat UKRAY tarafından yayınlandı
Piyano ve Gitar ile Müzik yapma Sayfası {e-Müzik aletlerimiz ile Kendi müziğinizi kendiniz yapın}
e-Kitap Projesi “HOBİ KÖŞESİ”ne hoşgeldiniz!
ELEKTRONİK MÜZİK ALETLERİ İLE KENDİ MÜZİĞİNİZİ KENDİNİZ YAPIN
Bu kısımda ilk önce kendi kendinize müzik yapabileceğiniz bir elektronik piyano ile elektronik gitar uygulamasını ekledik, zamanla burada diğer değişik hobilere ait eklentiler ekleyeceğiz..
KLAVYENİZ VEYA MAUSE ile kendi kendinize müzik çalabilir & Beste yapabilirsiniz.
ELEKTRONİK PİYANO
Piyano uygulamasının çalıştığını bu videodan öğrenebilirsiniz
Klavye modunda müzik çalmak için piyanonun üst sol köşesindeki “Activate keyboard control” yazısına tıklayın, klavyenizle piyanoyu çalmaya başlayın.
e-Kitap Projesi elektronik müzik uygulamaları ile kendinizi “The Pianist” filminde gibi hissedebilir, piyanonun tuşlarına veya gitarınızın tellerine canlı olarak dokunabilirsiniz, üstelik hiçbir gerçek enstrümana ihtiyaç duymadan.
ELEKTRONİK GİTAR
Gitar uygulamasının çalıştığını bu videodan öğrenebilirsiniz
YAPTIĞINIZ MÜZİĞİ KAYDEDİN
(RECORD YOUR MIXES):
The Best method to record your mixes from buttonbeats is to install the freecorder toolbar in firefox. with the toolbar you can record any mixes you make and it even saves your audio file as an mp3. You could then download audacity and mix many of your mp3’s together and add effects.
“Mixer ile müziğinize arka plan efekti ekledikten sonra, parçanızı müzik sitesi (ButtonBeats.com) üzerindeki Kayıt stüdyosuna (Recording Studio) yükleyip dinledikten sonra (Herhangi bir mikrofonla kendi sesinizle parçaya eşlik eden seslendirmeyi eklemek için), MP3 formatında herhangi bir programla desteklenen ses kaydedici cihazınızla parçaya seslendirmenizi ekleyin ve ardından kayıt stüdyosundaki kısma geçerek, “Rec” tuşuyla kayıt ettikten sonra, “Stop recording“e basarak kaydı bitirin. Site üzerindeki kayıt stüdyosu, bilgisayarınızdaki veya cihazınızdaki mikrofonunuzu otomatik olarak görmektedir. Ardından, “Save” kaydet tuşuna basarak bilgisayarınıza mp3 formatında kaydedebilirsiniz.
>İşte yeni müzik kilibiniz hazır<<
MİXER
4 Kanallı herbiri farklı 11 ayrı müzik efekti ile oluşturduğunuz parçaya arka plan vokali ekleyebilirsiniz.
Recording uygulamasının nasıl çalıştığını buradan öğrenebilirsiniz
Tüm okurlarımıza iyi müzik çalışmaları dileğiyle..